İşsiz ve aşsız kalarak Başkent Ankara’nın Kızılay meydanına çadır kuran proletarya sınıfının üyelerine devlet büyüğü resti çekti. Şubat ayının sonuna kadar süre verdi. Sorun kördüğüm oldu. 1 Ocak 2010 günü devlet büyüğünün konuşmalarında kimi cümleleri yorumsuz aktarıyorum.
“Bu ülke yolgeçen hanı değil.”
“Amaç hak arama değil, hükümete karşı aleni bir kampanyadır.”
“Şahsımı, partimi hedef alan edep dışı, terbiye dışı bir üslup kullanılıyor.”
“Biz, tüyü bitmemiş yetimin parasının emanetçisiyiz. Bunu dürüst kullanmak zorundayız. Dedikleri şu: Günlerdir aç, susuz, bir simidi paylaşarak yiyorlar. Olay ajite ediliyor. Eğer onlar TEKEL işçisiyse dün itibarıyla hepsinin maaşı takır takır ödenmiştir. Ayrıca, kıdem ve ihbar tazminatları hepsinin hesabına yatmıştır. Nasıl oluyor da bu bir simidi paylaşarak yiyorlar?” “Bizim bu kadar yapıcı yaklaşımımız karşısında bu ajitasyonlar nedir?”
“Ne demek Öğretmen Olamayanlar Birliği ya? Böyle şey mi olur? Türkiye'de bazı şeyler cidden komikleşmeye başladı. 'Üniversiteyi bitiren herkes iş buluyor' diye bir şey yok ki? Bugün dünyanın en gelişmiş ülkesi Amerika'da işsizlik yüzde 9'a ulaştı.”
“İşçi sendikalarının talebi doğrultusunda 4-C uygulamasını başlattık. Birlikte başlattığımız bu süreci şimdi aynı sendikalar inkâr ediyor. '4/C kölelik anlayışıdır' diyorlar, aynı kişiler. Bu nasıl bir dürüstlük?”
“Ben sendikacılıktan geliyorum. Hayatımın çok ciddi bir kısmını işçi olarak yaşadım. Şu anda Türk-İş'in içinde olanlar beni çok iyi tanır.”
“Çünkü olay ideolojik grupların, aşırı uçların istismarına dönüşmüştür. Oradaki belli bir grup da ne yazık ki bu oyunun içinde, bu tuzağa düşmüş vaziyette. TEKEL işçilerinin eylemi tamamen amacını aşmıştır.”
“ CHP, MHP bu işçi kardeşlerimi istismar ediyor. Bunların içinde medya kuruluşları var. Marjinal örgütler, buradaki işçileri hâlâ istismara devam ediyor.”
Bundan 14-15 yıl önce hak arama olaylarına RTE; böyle bir mantıkla bakıyordu. Şimdi de aynı mantık hakimdir. RTE’ye hak vermemek (!) olanaksızdır. “Hak verilmez alınır” ilkesine uymayacaksın…
Ne verirlerse “Allah bereket versin” diyecek ve cebinize atacaksınız.
Devlet vatandaşına iş bulmak ve insanca yaşamasını sağlamak (!) zorunda değildir.
O tarihte CHP ve MHP gibi muhalefet partilerinin “proletaryanın haklarını” koruma girişimleri AKP varken onlara düşmez(!).
O tarihte Başbakan olan RTE, karşı olduğu odakları bir kez daha uyarıyor ve diyor ki: -Çetelerin, hukuk dışı örgütlenmelerin yapamadığını, kirli senaryoların başaramadığını şimdi bu türden olumsuz olayları abartarak, ajite ederek başaracaklarını zannediyorlar. Oradaki işçi kardeşlerime sesleniyorum; kullanılıyorsunuz. 3 milyonu aşkın işsizin vebali var. İşçilerin, asgari ücretlilerin, memurların, emeklilerin, tüyü bitmemiş yetimin vebali var.
Bizim 4/C kapsamında çalışacak işçilere teklif ettiğimiz ücretle çalışacak bu ülkede milyonlarca işsiz var, milyonlarca asgari ücretli var. Burada oynanan oyunu iyi görmeniz lazım.
İş bu noktaya geldi ve dayandı. Karl Marks hayatta olsaydı. Acaba proletarya için “…Zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyleri yok…” sözlerinin ne anlama geldiğini Türkiye’yi yönetenlere nasıl anlatırdı?
Emekçi halk yığınlarının hak arama direnişi başarıya ulaşırsa RTE ve yandaşları ne diyecekler? Çünkü en geç seneye seçim var da…