Konuşulan bir konu üzerine hem bilgimi tazelemek hem de buraya açıklamanın tamamını almak adına sözlüğe baktım.
“Pozitif Ayrımcılık: Toplumsal yaşamda iş, meslek edinme, yönetme gibi alanlarda kadınlara, çocuklara ayrıcalık tanıma “onlara toplumun öteki kişileriyle eşit bir duruma gelebilmelerinin” yollarını açma.”
Değerli okuyucularım; tanımın içinde bir bölümünü tırnak içine aldım.
Sömürge ve yarı sömürge ülkelerde insanların yöneticiler tarafından daha rahat sömürülebilmesi için; eğitimden, kültürel gelişimden, sanattan, okumaktan, yazmaktan, sosyal hayattan daha doğrusu insanların “çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmaları için” hangi gereçler varsa ellerinden alınması ya da en az faydalanacakları şekilde yasal ve ekonomik ilişkilerin düzenlenmesi doğaldır! çünkü bu anlayıştaki yönetimlerin kendi çıkarları bunu emreder.
Bu tür yöneticilere hak vermemekle birlikte, empati yaptığımızda o cenahtan bakınca öyle olması gerektiğinin nedenlerini kavrayabiliriz. Ancak sosyalist, ilerici aydın geçinen bazı yöneticiler “pozitif ayrımcılık” adı altında insanları ötekileştirdiklerinin farkındalar mı acaba.
Ben senden öndeyim anlamına gelen kadını tali planda gören ve eşit olduğu halde sana pozitif ayrıcalık tanıyorum diye bir şeyleri lütfeder-miş pozisyonunda caka satan yöneticiler/kişiler ne yaptıklarını sanıyorlardır sizce?
Aynı platformlarda “Sivil toplum kuruluşları” içinde yer alan “pozitif ayrımcılık yapılanlar” ezdiklerinin, aşağıladıklarının hatta bilinçsizce negatif ayrımcılığa uğradıklarının farkındalar mı acaba?
Elbette bazı yöneticilerin “iyi niyetinden” kuşkumuz yok! Yanlış yapılan işlere karşı önerilen düşünceleri kabul edip onaylayıp ardından bildiğini okuma gafletine düşmek hangi duruşun ifadesidir?
Yukarıdaki “pozitif ayrımcılık” alıntısında tırnak dışında kalan kısım elbette doğrudur.
Geri bıraktırılmış ülkelerde, toplumlarda kadınlar, çocuklar, azınlıklar ve benzeri durumda olanlara karşı elbette pozitif ayrımcılık insani bir sorumluluktur. (Asıl doğru olan insan hakları çerçevesinde haklarını gasp etmeden, özgürlüklerine dokunmadan, yaşam haklarına saygı duymak olmakla birlikte) Gerek yöneticiler, yöneticilerin sorumlu davrandığı durumlarda sözünü ettiğimiz Sivil toplum kuruluşlarındaki üyeler bu sorumluluğu üslenmelilerdir.
Aynı dernek, sendika, parti içinde pozitif ayrımcılık adı altında yapılan davranışlar yanlıştır. Çünkü bireyler bir başkasının lütfu ile bir yerlere gelirlerse onlara karşı hem eziklik hem de borçluluk hissi ile bağımsız davranamaz.
Şimdi birileri çıkıp, partilerdeki kota neden var diyeceklerdir. Elbette cevabı net. Sosyal demokrasinin olmadığı toplumlarda pozitif ayrımcılık da hak sayılıyor. Sözünü ettiğim tam da bu. Sivil toplum kuruluşları böyle davranmakla demokratik bir kuruluş olmadıklarının altını çizmiş oluyorlar.
Yine bazı arkadaşlar, dernek üyelerini de bu toplumdan gelen kadınlar oluşturuyor o nedenle kadınlara pozitif ayrımcılık uygulamak gerekli diyebilirler öyle diyenlere sözüm yok, neden yok çünkü
Sanatçılar topluluğunda, “pozitif ayrımcılık uygulanan” kadın sanatçı benden geridir bu ayrıcalığı yapıyorum diyor belli ki.
Burada sözlerimi bitirmeden önce çözüm nedir diyenlere şunu belirtmekte elbette yarar var.
Bunu çözümü yine kadınlarımızda.
Her kadın ben bireyim ve seninle eşitim, bu STK da olmam da bunun kanıtı. Üyesi olduğum kuruluşta benim de bir oy bir söz hakkım var senin de ben de sanatımla veya hangi örgütlenme içindeyse kendimi ispatlayarak buradayım sen de bana asla senin bir şey lütfetmene gerek yok, buna hakkın da yok benim sadece seninle eşit olarak haklarımı kullanmam yeterli. “Gölge etme başka ihsan istemem” demek suretiyle yapılan negatif ayrımcılığın önüne geçebilir.
Kim kime “poz atmak” için, neyi lütfediyor ve neyin karşılığında…