Konuşurken veya yazarken, “İnsanlık Tarihi” diye iki kelimeyi kullananlara karşı ben de bir görüş geliştirdim. Hangi insanlık tarihi diyor, kendimce “İnsanlık Tarihi” değil, “İnsanın Tarihi” ifadesini kullanıyorum. İnsanın; insana, hayvana ve çevreye yönelik ağır şiddet çeşitlerinin giderek azalacağına, arttığı bir süreçte, sayılamayacak kadar uzun yılları kapsasa bile, kanımca, “İnsanlık Tarihi” demek, tarihe karşı büyük bir haksızlık olur. Üstelik, koca koca insanların kararı ile ağır silahların üretildiği ve kullanıldığı çok uzun bir süreç. Şiddet dağı ile ovadaki canlılar arasındaki dik mesafenin her dakika arttığı, aranın çok açıldığı bir süreç.
Şiddetin zirvesi, o şiddeti üreten insanın boyunu çoktan aştı, taştı. Korkarım ki, insanın ürettiği şiddet çeşitleri ve yoğunluğu, yine insanın bu şiddetleri önleyebilmesini zorlaştıracak genişlikte ve ağırlıkta. Savaşlarda, işgallerde ve tek yanlı saldırılarda, kocaman! insanların kullandığı ağır silahları ve yaptığı kıyımları gördükçe güzel insanların işlerinin çok zor olduğunu, acı duyarak algılıyorum. Ancak, umudu her koşulda önde tutan bir insan olarak, çözümsüzlüğün olmadığına inanıyorum. Çözümü mutlaka var. İNSAN.
Ülkemizde ve diğer tüm ülkelerde, devletlerin polisi, askeri, jandarması, bekçisi var. Yasaların biçimlendirdiği gibi silahlı ve yetkili.
Yargısı var her ülkenin. Tarafsızlığı ve bağımsızlığı çok tartışılmasını gerektirecek kadar sorunlu yargılari
Hiç düşündünüz mü, bu görevler ve meslekler neden var? Kim için, kime karşı? Ülke sınırlarını, insanları, hayvanları, doğayı, kurumları, kuruluşları korumak ve kollamak için değil mi? Kime karşı? İnsana karşı çoğunlukla. Çok azı da, bazılarımızın vahşi dediği, ancak böyle tanımlanmalarına karşı çıktığım hayvanların, diğer hayvanlara ve insanlara zarar vermemesi için.
İnsanların bazıları, bazı insanların insanlara ve diğer canlılara zarar vermemesi için, polis, asker, jandarma ve bekçilerle birimleri kuruyor ve buralarda eğitilmiş, uzman kişiler görevlendiriyor. Ordular kuruyor, hafif veya ağır silahlarla güçlendiriyor bu orduları. Bazı ülkelerde askerlik vatan görevi, sınırlı sürede olsa da yapılması zorunlu. Bazı ülkelerde ücretli, maaşlı. Ortak yanları, silahlı olmaları.
İnsan soyu giderek uygarlaşacağına, giderek daha da vahşileşiyor. Gerçekten tüm insanların, insanlık niteliklerine ve değerlerine sahip oldukları gün, bu mesleklere ve görevlere çok az gerek kalacak. Ülkelerin, devletlerin sınırları yine olacak, ancak silahlı askerlere ve nöbetçilere belki çok az gerek duyulacak. Sınırlarda asla mayınlar da olmayacak.
Bugün neden böyle bir dünya yok. Çünkü, böyle bir dünyayı başaracak ve yaşatacak insan sayısı çok çok fazla, ancak yetkisiz, örgütsüz, iletişimsiz ve elbette hareketsiz. Hareketlenecek veya varolan hareketlere katkı koyacakların şiddetsiz yöntemleri uygulamalarını hep öneriyorum. İnsana, hayvana ve çevreye yönelik şiddete karşı, annelerin, kadınların önderliğinde, erkeklerle birlikte, şiddetsiz tepkinin gelişeceği umudunu hep taşıyorum. Şiddetsiz bir ülke ve dünya için, şiddetin her çeşidine karşı şiddetsiz yöntemlerle çaba gösterilmesi halinde, elde edilecek başarının sonsuza dek sürdürülebileceği inancını taşıyorum. Sade bir insan olarak yaşadığım ülkeye ve dünyaya bırakabileceğim miraslardan biri, şiddete, şiddetsiz tepki ve şiddetsiz çözüm üreten yöntemlerle karşı çıkılmasıdır. Çünkü, “Şiddete Şiddetsiz Tepki” benim ürettiğim bir ifade ve yöntemdir.
Tıpkı, “Türkiye Evimiz, Üstünde Yaşayanlar Ailemiz, Farklılıklar Doğan Zenginliğimiz” dediğim gibi. Tarihe not düşecek sözler söyleyenleri, ülkelerinde ve dünyada iz bırakacak yeni oluşumları, hareketleri başlatanları hep onurla anarım. Konuşmalarımda, yazılarımda ve yapıtlarımda, tarihsel sözlerin, oluşumların ve hareketlerin sahiplerini, her zaman kaynak göstererek ve isim vererek takdirle, bir kez de ben ölümsüzleştirmeyi ilke edinirim.
Diğer yandan, üzülmemiz, düşünmemiz, belki kaygılanmamız, hatta utanmak dahil başka duygular yaşamamız için, şiddet yanlısı, vahşi diyebileceğimiz insan sayısının çok fazla olmadığını söylemek isterim. İyi insan sayısı çok çok fazla, ancak “iyi”leştirilmesi gereken insan sayısı az olmasına karşın, şiddet neden artıyor, azalmıyor? Çok çok olan, az olanı niye durduramıyor?
Çünkü, az olan silahlı, paralı ve örgütlü, çok olan örgütlü ve iletişim içinde değil, işbirliği ve güçbirliğinden çok uzakta.
Dünya, bilimsel ve iletişim alanında bu kadar gelişmesine karşın, neden polis, asker, jandarma, bekçi ve diğer güvenlik görevlilerinin sayısı çok fazla, bunlar hafif veya ağır silahlarla donatılıyor? Neden silah üretimi ve tüketimi çok fazla? Neden denizler, dağlar, okyanuslar, silahlı ordularla dolu? Neden savaşlar durdurulamıyor?
Neden, ulusal ve uluslararası mahkeme, savcı, yargıç sayısı artıyor, neden bu görevler ve meslekler için yeni ve yüksek binalar yapılıyor? Hem de halkların vergilerinden oluşan bütçelerle.
Polis, asker, jandarma, bekçi, savcı ve yargıç, bunlarla ilgili ulusal ve uluslararası yasalar, sözleşmeler…Birçok ek daha yapabiliriz. Neden, milyarlarca yılı geride bırakmış insan soyu, bunca sivil veya silahlı güce karşı, ulusal ve uluslararası şiddeti önleyemiyor, savaşların, cinayetlerin kıyımların, katliamların önüne geçemiyor?
Bu yazıyı okuyanlar ve inceleyenler elbette düşünmeli. Ancak, keşke bu yazıyı tüm halklara ulaştırabilsek, her ülkedeki halkların, polis, asker, jandarma, bekçi, avukat, savcı, yargıç ve diğer görevlilerin varlığının, sayılarının ve yetkilerinin artırılmasının nedenlerini düşünmelerini sağlayabilsek. Çünkü, burada hepimizin sorumluluğu ve yapabilecekleri olmalı. Kanımca var da.
Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu Genel Başkanı olduğum 1980-1995 yılları içinde, polisin ve jandarmanın tribünlerde taraftarların arasında endişesiz spor müsabakalarını izleyebilecekleri süreçlerden söz etmiş, bu süreçleri hedef olarak belirlememiz gerektiğini dile getirmiştim. Bunu sporda şimdilik başaramadık.
Polis asker, jandarma, bekçi, avukat, savcı, yargıç ve diğer güvenlik görevlilerinin, insana, hayvana ve çevreye yönelik şiddet çeşitlerinin bulunmadığı bir dünyada yaşamalarını ve “iyi” insanları yaşatmalarını, şiddet yanlılarının “iyi”leştirilmelerine katkıda bulunmalarını diliyorum.
İnsan soyu, bu büyük hedefe, yaşayarak varmak için çaba göstermelidir. İletişim içinde, örgütlü, demokrasi, adalet ve güvenliğin olduğu bir dünyada, polis asker, jandarma, bekçi, avukat, savcı, yargıç ve diğer güvenlik görevlilerinin sayısı çok olmayacak, bu mesleklerin veya görevlerin mensupları da, hakların çiğnenmediği halk toplulukları içinde yaşayacaklardır.
Böyle bir dünyayı ben göremeyeceğim için üzgün, ancak böyle bir ülkenin ve dünyanın başarılabileceği umudunu taşıdığım için mutluyum. Şu iyi bilinsin ki, ağlayarak doğduğum bu dünyada, tüm şiddet çeşitlerine ve insanların suç işlemeyi sürdürmelerine karşın, bu umutla ve gülerek öleceğim. Dünyanın şiddetten arınacağı, korkmadan ve gülerek öleceğim konusundaki umudum çok güçlü.
Ey insan soyu, silahlı veya silahsız güvenlik görevlilerine, kuruluşlarına, bu kadar çok yargı organlarına, avukat, savcı, yargıç ve infazcılara neden olan sensin sen.
Polis, asker, jandarma, bekçi, savcı, avukat ve yargıç ile zanlı veya suçlu insan ilişkisi, daha ne kadar şiddet ağırlıklı olacak bilinmez, ancak şimdilik şu dilekte bulunmaktan başka seçenek yok.
Umarım birgün bu ilişki, şiddetsiz iletişim, demokrasi, adalet ve güvenlik içinde olur, tüm canlılar mutlu, korkusuz ve sağlık içinde yaşar.
Sorun sensin İNSAN, çözüm de sende İNSAN. Çünkü, polis, asker, jandarma, bekçi, avukat, savcı ve yargıç da insandır. Hepimiz insanız.
İNSAN, görünüşte değil, davranışta ve yaşam biçiminde İNSAN olabilmelidir.