PKK’YI KİM BESLİYOR?

“PKK’yı kim besliyor?” sorusuna yanıt vermeden önce işin ağırlık merkezine iyi bakmak gerekir. Mustafa Kemal Atatürk, Büyük Taarruz’da Afyon bölgesindeki Yunan kuvvetlerini savaşın ağırlık merkezi olarak seçmiş, şiddetli darbeyi bu bölgede indirmiş ve zaferi garanti etmiştir. 

İkinci Dünya Savaşı’nı çıkaran Alman Adolf Hitler ise, ağırlık merkezi belirsiz veya doğru olmayan saldırılarla Almanya’yı ve Avrupa’yı perişan etmiştir. 

Öte yandan ABD’nin Vietnam halkına karşı giriştiği soykırım Vietnam Savaşı’nda Amerikalı generaller, Vietnam ordusunu ve gerillalarını ağırlık merkezi olarak seçmişdir

Ama Vietnamlı generaller ise ABD halkını savaşın ağırlık merkezi olarak değerlendirmiş ve Amerikan kamuoyunu etki altına alarak muharebeleri savaşı kazanmışlardır. 

Prusyalı General Carl von Clausewitz’ın “Savaş Üzerine” adlı kitabında, savaşta zaferin kazanılmasını düşmanın ağırlık merkezinin doğru teşhis edilmesine bağlıyor. 

Daha basit bir anlatımla ağırlık merkezi, “Savaşta neyi etki altına alırsam zaferi garanti ederim” sorusunun cevabıdır. 

Ukrayna savaşında ise Rus generaller bu savaşın ağırlık merkezini belirleyememiş, gücünü dağıtmış olarak biliniyor.

Gelelim “PKK’yı kim besliyor?” sorusunun yanıtlarına…

 40-45 yıldır devam eden ve hâlâ bitirilemeyen, maliyeti Türk halkına milyarlarca Dolar’a mal olmuş ve halen olmaya devam eden PKK ile mücadelede başarılı olmak için bu mücadelenin de ağırlık merkezinin doğru belirlenmesi gerekmektedir. 

PKK ile mücadelenin taktik, stratejik, diplomatik ve siyasi boyutları olduğu gerçektir. Ancak, bu konuya öncelikle jeopolitik boyutta bakılmalıdır. Çünkü PKK, ABD-İsrail ortak jeopolitik projesidir. Ortadoğu’da gelişmektedir. 

Yani PKK projesi ABD’nin kendisidir. Türkiye iç ve dış siyasette ABD ile çatışmaya girmeden PKK ile mücadelede, Türkiye Cumhuriyeti etkisiz ve tepkisiz kalıyor. ABD etki altına alınırsa başarı garanti edilebilecektir. 

Dikkat edilirse ABD ise ciddi sıkıntılar içindedir. ABD, tek kutuplu süreç içinde amaçlarına tam ulaşamamıştır. 

AKP iktidarının 23 yıllık dönemi içinde Türkiye ise merkezi konumu ile sadece Doğu ile Batı arasındaki değil, aynı zamanda Kuzey ile Güney arasındaki, Atlantik ile Avrasya ve AsyaPasifik blokları arasındaki, Ortadoğu’daki, küresel jeopolitikteki gelişmeleri etkileme yeteneğine sahip bir manivela gibi görünüyor. 

Çok yazık! Bu manivela, sosyal, siyasal, ekonomik ve mali kapıları farklı eksenlere açabilir veya kapayabilir. Bu Türkiye’nin işine yaramaz.

Çünkü Türkiye’yi yöneten AKP’li Cumhurbaşkanı RTE; dış politikada üçlü seçeneği oynuyor. 

Birinci seçenek ABD seçeneği, İkinci seçenek AB’ne katılma seçeneği, üçüncü seçenek ise Rusya seçeneği…

Dış politikadaki bu yanlış seçenekler nedeniyle Türkiye’ye ne ABD, ne AB’de ne de Rusya güvenmiyor.

Bu nedenle 3 cephede PKK’yı destekliyor.

RTE’nin zaman zaman kimi kastettiği bilinmeyen “dış güçler” söylemi ile işin içinden çıkamazsınız. 

Türkiye, bu kaotik ortamda, coğrafi konumunun sağladığı Asya ile Avrupa arasındaki köprü olma gücü, PKK dahil, jeopolitik meselelerde kullanma şansına sahiptir.

AKP iktidarı bu şansı neden kullanmıyor?

Jeopolitik tercihler ile ilgilidir. Zaman geçtikçe, şartlar değiştikçe tercihler de değişebilir. Tarih boyunca da böyle olmuştur. Küresel jeopolitik kaos, riskler ile birlikte yeni tercihler için fırsatlar oluşturabilir. 

İşaret ettiğimiz gibi ABD, silah desteği dahil tercihini PKK’den yana kullanmaktadır. ABD’ye “dur” diyecek olan Rusya değil, Türkiye’dedir. 

Türkiye PKK’nın silahlı ve örgütlü olduğu Suriye ve Irak’a askeri bir hareket yaparak işi kökten bitirmesi gerekmiyor mu?

Türkiye bu tercih kozunu, PKK ile mücadelenin ağırlık merkezini etkilemekte kullanabilir.