Piknik üzerinden güzel Ankara hatırlaması 3

https://sonsoz.com.tr/makale/19270555/unal-ozuak/piknik-uzerinden-guzel- ankara-hatirlamasi1 ve https://sonsoz.com.tr/makale/19320014/unal-ozuak/piknik-uzerinden-guzel-ankara-hatirlamasi-2 yazılarımda söz verdiğim şekilde 'Bugün'üne dövünüp 'Geçmiş'iyle övündüğümüz Ülkemizin kurucu başkenti Ankara'da ODTÜ Mimarlık ruhunu özümsediğim 22 devrimci gençlik yıllarımı; Sosyal medyada önüme çıkan mükemmel Ankara kronolojisinin sonuncusunu Ankara’nın Piknik simgesine koşut sonlanan devrimci protest ruh ve davranış halimizi aktarıyorum:

“ Bir güzel toplum 70'li yılların siyasi rüzgarlarında masumiyetini yitirirken, bir zamanlar herkesin birbiriyle selamlaştığı Kızılay'da, kapısı açılıp içeri aryalar söylenen, her kesim insanın gerektiğinde birbirinin hesabını ödediği Piknik'ten içeriye sloganlar atılmaya, her kesim insan birbirinden hesap sormaya başlamıştı. Derken aslında alanında " ilk" toplu sözleşmeyi yapmış olan Piknik'te uzun bir grev başladı. Önce şarküteri kısmı kapatıldı, kırk sekiz saatte yılların birikimi kendi elleriyle yıkıldı.

O kısım Şekerbank'a bırakıldı- ayak servisi kademeli olarak azaltıldı ve arka komşuları Restoran Bekir'i bünyelerine katmalarına rağmen küçülmüş bir lokanta olarak hizmet sunulmaya başlandı. Bütün Türkiye'de kırk tane Piknik zinciri kurma hayalleri de suya düştü.Daha sonra büyüklerin köşe kapmaca oynamaya başladığı yıllara gelindi. Küçülmüş Piknik 1982'de, 1953'de girmiş olduğu binadan çıkartıldı ve yerine kocaman, pek çok şeyi simgeleyen yeni bir bina yapıldı. Piknik de var olma mücadelesine İnkılap Sokak'taki yeni yerinde devam etmeye başladı. Ortalık akıl almaz faizlerden, televizyon ekranı banker reklamlarından geçilmezken ödemelerle başa çıkamayan, bu arada ortalığı hala eskisi gibi sanıp herkese güvenen Reşat Önat boş çeklere attığı imzaların kurbanı oldu. Halbuki babaları Ulus Hali'nin sevilen esnafından eski Komita'cı Musa Önat vefat ettiğinde kasasından çıkan, bütün borçluların çek - senetlerini yırtıp atmış, tüm alacakları helal etmiş insanlardı. Reşat Bey, 1986'da sokulduğu borç girdabında faizin - faizinin - faizlerini ödeyemez duruma gelince önce Piknik'in kapısına asma kilidi astı, 1987'de de - ardında ödemesi mümkün olmayan faiz dağları bırakarak - cebinde bin dolarla, geri dönebilmesi mümkün olmayan Amerika'ya gitti.

Amerika'da yoksul zenci mahallelerindeki dökük lokantalarda garsonluk yaptığı, geceleri lokantanın masalarını birleştirip üzerine de masa örtüsünü örterek uyuduğu yıllar başladı.Kimi zaman cebindeki bir avuç dolarla otobüs terminallerinde tabelalara bakıp, bundan sonraki belirsiz hayatını nerede yaşayabileceğini aradı. Ardında bıraktığı ülkesinde çorabından, hatıra eşyalarına kadar bütün malları elinden alındı. Babalarını bir reddetseler kurtulacak kızları, artık onu bir daha göremeyecek bile olsalar onu reddetmeyip korkunç bir parasızlıkla baş başa kaldı. Derken hiç akla gelmeyen 1993 mali affıyla vatanına, sil baştan başlamak, küllerinden yeniden doğmak için tekrar adım attı. Müthiş bilgi birikimi ile artık seksenli yaşlarına gelmiş olsa bile ait olduğu dünyada yeniden yeşerip filizlenmeye başladı, bu arada ödeme kolaylığı getirilmiş tüm borçlarını da kapattı. Ve1953'de dünya daha "fast food" zincirleriyle tanışmamışken açtığı Piknik'i, daracık bütçesi, vefakar kızları Leyla, Gülen ve zor günlerinde omuz vermiş bir can dostlarının desteği ile 16 Ekim 2002'de "Armada Alışveriş Merkezi"nde yeniden açtı. Belki artık "Arjantin" yoktu ama yepyeni bir kuşağa, başka bir yerde aynısını yiyemeyecekleri sosis tavaları, Tanas Usta'dan, Bekir Usta'ya uzanan efsane Piknik sandviçlerini tattırmaya başlamışlardı.

Yanlarında kocaman çocukları ile gelenler, nasıl eşleriyle Piknik'te tanıştıklarını anlatırlarken, bir yandan da genel zabıta kontrollerinde Piknik'in ta kendisinin "Piknik" yazan küşadını gösteriyorlardı. Kırk yıl sonra Amerika'dan yolu Türkiye'ye düşmüş eski müşterilerine Tanas Usta'nın "Pudinga"sını hazırlıyorlardı. Piknik elbette Paris'in Kırmızı Değirmeni Moulin Rouge gibi sanatçıları, politikacıları ağırlayan bir gösteri merkezi değildi ama kendi konusunda Moulin Rouge gibi, bir başkentin, bir dönemin simgesiydi. Ve bir başkent, elinden geldiğince simgelerini korumalıydı. Ama koruyamadı. Bir A.V.M. mekanı değildi Piknik ve Reşat Amca, 2006'nın Aralık ayında Armada’daki yerlerini kapatmak zorunda kaldı. Bir sene sonra kızı Gülen’le birlikte Gazi Osman Paşa’da Piknik’i, oda kadar küçük bir mekanda yeniden açabildi. Ne yazık ki burada da dayanamadı ve Piknik, sonsuza kadar elveda diyerek, Karpiç’in, Gar Gazinosu’nun, Süreyya’nın, Sandviç’in, Tuna’nın, Özen’in, Kutlu’nun, Golf Kulübü’nün, Restoran Cevat’ın, Bekir Lokantası’nın yanına gitti.”

Türkiye 68'inden bugüne ise: Dünyayı ve Türkiye'yi değiştirmek, eşit, özgür, aydınlık yarınlara varmak için mücadele ettiğimiz o umut ve masumiyet günlerine duyduğumuz özlem kaldı.  68; donup katılaşmış, köhnemiş dünya düzenine yapılmak istenen gençlik aşısıydı. Aşı tutmadı ama en azından bir dönem hastalığın ilerlemesini engelledi. Dünyanın da ülkemizin de genç kuşaklardan gelecek yeni ve daha güçlü bir gençlik aşısına ihtiyaç duyduğu şu günlerde 68 ruhunu hatırlamakta yarar var.