Bugün artık aklı başı yerinde olan herkes eğitimin bir insan hakkı olduğunu kabul ediyor ve bir ülkenin kalkınmasının ancak ve ancak kolay ulaşılabilir, geniş kesimleri kapsayan, parasız ve nitelikli eğitim ile mümkün olacağını biliyor.
Türkiye’de ise özellikle 1980 darbesi sonrası oluşan yeni toplum ve ekonomi modelinde eğitimin hem niteliği düştü ve hem de kamusal bir hizmet olmaktan çıkıp ticari bir sektöre dönüştü.
AKP’nin tek parti iktidarında geçen son 20 yılda ise bu durum daha da vahim bir hal aldı ve hem sektördeki ticarileşme ve hem de niteliksiz eğitim Türkiye’nin kalkınması ve gelişmesi için gerekli olan insan dokusuna çok büyük zarar verdi.
Öncelikle son yirmi yılda Türkiye’de okullaşma oranı artmış olsa da içerik gerçekten de çok büyük ölçüde nitelik kaybetti.
Nitelikli eğitimin iki ana unsuru vardır:
1- Nitelikli öğretmen
2- Nitelikli içerik ya da müfredat
Türkiye’de öğretmenlik insan onuruna yakışacak bir gelir seviyesine ulaşmayı mümkün kılmadığı için özellikle yüksek nitelikli, iyi eğitimli gençler artık bu mesleği tercih etmiyor. Bu zaten başlı başına çok büyük bir sorun çünkü bir öğretmen hem bilgisi, hem görgüsü ve hem de sosyal davranışları ile öğrencilerine rol model olabilmelidir.
Tüm eğitim sisteminde olduğu gibi öğretmenlerin yetişmesinde de çok büyük bir içerik sorunu vardır ve bu nitelikli öğretmen yetişmesini çok büyük ölçüde zora sokmaktadır.
Nitelikli içerik ya da müfredat ise zaten en temel sorundur. Türkiye’de eğitim dini ve ideolojik dogmaları ezberletmek, biat kültürü edinmiş, yaratıcılığı, merakı ve sorgulama gücü tırpanlanmış, tabiri caizse “tornadan geçmiş” insan yetiştirmeyi amaçlamaktadır.
AKP İktidarının dindar ve kindar bir gençlik yetiştirme davası çağdaş eğitimin çökmesinin en önemli sebebidir.
Bu noktada kamusal bir hizmet olması gereken eğitimin özel sektöre devredilerek ticarileştirilmesi eğitimin dibine resmen kibrit suyu dökmüştür.
Süreç içinde eğitimin ticarileşmesi önce dershaneler ile başladı. Saçma sapan bir üniversiteye giriş sistemi yüzünden üniversiteye girmenin yolu dershaneden geçer oldu. Dershaneler yaşanan talep patlaması ile kamudaki nitelikli öğretmenleri transfer etti bir taraftan kamusal eğitim güç kaybederken diğer taraftan da bu nitelikli öğretmenler tek amacı üniversite sınavına öğrenci hazırlama olan dershanelerde eğitim öğretime katkı veremez oldular.
Kamusal eğitim güç kaybedince çaresiz kalan velilerin çözüm arayışları sonucunda özel okul patlaması yaşandı, fahiş ücretler ile öğrenci kabul eden ama eğitimin asli unsuru olan öğretmenleri boğaz tokluğuna çalıştıran, para tuzağı bir sürü özel okul açıldı.
Üniversitelerde paralı ve özel hâkimiyeti arttı ama buralarda da nitelik yerlerde sürünür hale geldi.
Dahası birçok dershane, özel okul ve üniversite tarikat ve cemaatlerin eline geçti.
Yeterli kamusal yurt yapılmaması ve öğrencilerin çok ciddi bir barınma sorunu yaşaması sonucunda birçok öğrenci tarikat ve cemaat yurtlarında, abi abla evlerinde barınmak zorunda kaldı. Sonuç tam da iktidarın istediği gibi tarikat ve cemaat kapanında dindar bir nesil yetiştirmeye hizmet etti, ama eğitimde nitelik büsbütün düştü.
Bakınız çağdaş, nitelikli eğitimin üç unsuru vardır:
1- Bilim eğitimi
2- Sanat eğitimi
3- Spor eğitimi
Son 20 yılda bilim, sanat ve spor eğitimine boş verilirken gizli açık din eğitimine çok büyük bir ağırlık verildi.
En nihayetinde elimizde çağdaş bir toplumun gereksinimi olan nitelikli insan dokusu yerine paralı ve niteliksiz okullarda servet harcamış ama ihtiyaç duyulan vasıfları kazanamamış, iş bulamayan ama diploma sahibi olan bir sürü genç kaldı…