Arkadaşım bir ilaç firmasında çalışıyor. Akşam iş çıkışı, bir yakını ilaç istemiş o da ilacı teslim edeceği için kendisiyle görüşmeye gideceğini söyleyerek “İşin yoksa bu görüşmeye sende de gelir misin?” dedi bana.
“Bir işim yok, olur gelirim tabi” dedim.
Buluşma yerinin Ankara Rüzgârlı Sokak’ta bir birahane olduğunu söyledi. Hem ilaç siparişini verir hem de soğuk iki bira içip biraz kafa dağıtırız diye anlaştık.
İş çıkışı buluştuk; zaten şehrin kalabalığı, stresi üstümüze üstümüze geliyordu. “Yaz sıcağında soğuk, buz gibi bira içmekte de nefis olur.” dedik.
Buluşma yerine geldik, burnumuza birahanenin kapısından gelen buram buram alkol kokusu sokağın üstünde adeta dans eder gibi bizi içeriye davet etti.
Birahanenin içine girdiğimizde, amcaların, abilerin kaymış gözleri; ”Öpecem abi“ sesleri, kesif sigara kokusu ve dumanı ile biz de ortama hemen adapte olduk.
Buluşacağımız abimiz loş ışık altında duvar kenarındaki masada, karşısında arkadaşı ile uzaktan iki kara leke gibi görünüyorlardı. İki kafadar sessiz sedasız masadaki bira bardaklarına sabitlenmiş gözlerle bakıp, dünyadan kopmuş, kendilerini unutmuşlar gibi oturup kalmış haldeydiler.
Masaya yaklaştık. Abimiz ve arkadaşı bizi görünce bir anda gerçek dünyaya yeniden dönmüş, yaşadıklarının farkına varmış, var olduklarına çok sevinmişlerdi.
Abimiz sıkıştığı masadan doğrulmaya çalıştı ama masaya öyle sıkışmış ki yarı doğrularak “Hoş geldiniz.“ dedi.
Abimiz ve arkadaşıyla tokalaşıp öpüştük.
Masayı ileri geri iterek zar zor olsa da biz de yanlarına oturduk. Hemen garson tepemizde bitti; ”Ne veriyim abilerime?”
“Bize acil iki tane buz gibi bira ve patates getir, yiyecek siparişimizi sonra alırsın.“ dedik.
Muhabbetimiz koyulaştı, abimizin arkadaşında hiç çıt yok, gözleri bir parmak kalmış birasının bulunduğu bardağına bakıp baygın gözlerle bizi dinliyor gibiydi.
Bu abimiz, birasının son yudumunu da içip, zar zor oturduğu masayı sarsıp, bira bardaklarımızda bir tsunami yaratarak aniden ışınlanmış gibi selamsız sabahsız masadan kalkıp gitti.
Biz neye uğradığımızı anlamadık. Şaşkın bir halde abimize “Bir hatamız mı oldu abi? Arkadaşın niye bizimle hiç konuşmadı, sonra da masadan ışınlanmış gibi çekip gitti.” dedik.
Abimiz, “Valla ben buraya geldiğimde hiç boş masa yoktu, ben de gelip adamın karşısına oturdum. Ben de adamı tanımıyorum.” dedi.