Bu hafta Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan Cumhuriyetimizin yüzüncü yılını kutlayacağız, bende bu yüzden yazılarımın odağına Cumhuriyetin ve Türk Devrimlerinin kazanımlarını koyarak vatandaşlarımıza küçük küçük hatırlatmalarda bulunayım istiyorum.
Bakınız “Olmasaydın olmazdık” Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk insanına ne kadar çok şey kazandırdığını anlatan en güzel ve anlamlı sözlerden biridir.
Burada olmaktan kastedilen ise elbette biyolojik olarak değil hukuki, siyasi, kültürel ve toplumsal olarak var olmak halidir.
Malum Hanedan-ı Ali Osman’ın hüküm sürdüğü saltanat yıllarında ne bir vatan vardı ve nede vatandaş kavramı. Üzerinde yaşanılan topraklar padişahın mülkü, o topraklarda yaşayan insanlar ise padişahın kulları ya da köleleriydi böyle bir düzende eşit ve özgür vatandaş olmaktan bahsetmek ise hiçbir şekilde mümkün değildi.
Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan Cumhuriyet rejimi ve gerçekleştirilen Türk devrimleri sayesinde bu topraklar halkımız için vatan ve bu topraklar üzerinde yaşayan insanlarda birbirine vatandaşlık hukuku ile bağlı özgür ve eşit vatandaşlar oldu. İşte olmasaydın olmazdık sözü bu vatandaşlık haline işaret etmektedir.
Bir toprağın bir insan için vatan olabilmesi ancak ve ancak o insanın o topraklarda hukuki olarak egemenlik haklarından istifade edebilmesine bağlıdır. Sizin egemenlik ve söz hakkınızın olmadığı herhangi bir toprak parçası, üzerinde yaşasanız dahi sizin için asla vatan olamaz.
Vatandaş olmak da bir egemenlik, hak ve hukuk meselesidir!
Bir toprak parçası üzerinde egemenlikten payı ve toplumsal karar alma mekanizmalarında herhangi bir söz hakkı olmayan kişinin vatandaş olması asla mümkün değildir.
Bin yıllar süren büyük ve acılı mücadeleler sonucunda Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleri ile Anadolu topraklarında milli egemenlik tesis edilmiş, bu topraklar Türk milleti için vatan ve bu topraklarda yaşayan insanlarda eşit ve özgür vatandaşlar olmuştur.
Bu büyük devrimi ve Türk insanının kazanımlarını idrak etmekten aciz kişilerin o bizim atamız, dedemiz, anamız, babamız mı ki “olmasaydın olmazdık” diyelim, diyerek yaptıkları itirazlar sadece biyolojik olarak var olmaktan ötesini kapsamayan ve bu yüzden de sığ ve mesnetsiz kalmaya mahkûm olan itirazlardır.
Bir insanın biyolojik olarak var olması onun insandan sayılması yani hukuki olarak vatandaş olması, insan hak ve özgürlüklerine sahip olması anlamına geliyor mu?
Mesela daha 1800’lere kadar hemen hemen tüm dünyada yaşanan kölelik düzeninde bu dünyada köle olarak var olan insanlar, “insan” olarak sayılıyor muydu?
Bu dönemlerde kölelerin evcil hayvanlardan bir farkı ya da herhangi bir insani hakkı hukuku var mıydı?
Köleleri bir yana bırakın daha yüz yıl öncesine kadar birçok toplumda kadın, erkekler ile eşit hak ve özgürlüklere sahip miydi?
Bir mal gibi alıp satılan, bırakın toplumsal kararları, yaşam hakkı dâhil kendi bedeni üzerinde bile en küçük bir hakkı olmayan kul ve kölelerin özgürleşip hür ve eşit vatandaş haline gelmesi çok büyük, muazzam bir devrim ve kazanım değil midir?
Ne yazık ki feodal ve kölecil toplumsal düzenlerden gelip eşit ve özgür vatandaş ilkesi üzerine bina edilmiş bulunan bir Cumhuriyet fikrini geniş halk kitlelerinin içselleştirmesi uzunca bir süreç almaktadır.
Üstelik bu içselleştirme süreci sadece bizim toplumumuzda zaman almış da değildir, eşitlik ve özgürlük fikrinin tüm halka mal olması hiçbir zaman hiçbir yerde kolay olmamıştır.
Tarihte ilk defa halk egemenliği ilkesi etrafında eşitlikçi bir cumhuriyet kurmayı başaran Amerika’da bile daha düne kadar yaşanan siyah beyaz ayrımı bu noktada ibretlik bir vakadır.
Demedi demeyin hem bugün Türkiye’de cumhuriyetin eşit ve özgürlükçü vatandaş güvencesi altında yaşayıp ve hem de geçmişteki eşitliksiz ve kölecil düzenlere öykünmek tamamı ile cehaletin, hatta zır cehaletin eseridir.
Bu cehaleti ortadan kaldırıp Mustafa Kemal Atatürk ve yoldaşlarının eşitlikçi ve özgürlükçü bir cumhuriyet kurmasının herkes için ne kadar büyük bir kazanım olduğunu halkımıza anlatmalı, karşı devrim propagandistlerinin insanlarımızı kandırmalarını engellemeliyiz. Engellemeliyiz çünkü bu çevreler halkımızı eskiden olduğu gibi kul seviyesine düşürmek düşürerek eskiden olduğu gibi kolayca gütmek ve sömürmek istemektedirler.