ÖLDÜREREK DEĞİL, YAŞATARAK…

Bilindiği gibi Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti, Türkiye Büyük Millet Meclisine, 5199 numaralı “Hayvanları Koruma Kanunu”nda değişiklik önerisi sundu. Değişiklik önerisi, sokakta yaşayan ve sahiplenilmeyen hayvanların belediyelerce “uyutulma” adı altında öldürülmesini hedefliyor. Önerinin görüşülmesine TBMM Tarım, Orman ve Köy İşleri Komisyonu’nda başlandı. 

Buna karşılık, bu değişiklik girişimlerine yönelik şiddetsiz ve yasal tepkiler de Türkiye’nin birçok ilinde sürüyor.

Konuya ve gösterilen tepkilere ilişkin olarak 5 ve 9 Temmuz 2024 tarihli Sonsöz Gazetesi ile Sonsöz İnternet Sitesinde iki yazım yayınlandı. Yaşadığım sürece, insana, doğaya ve hayvana yönelik şiddet girişimlerine karşı çıkacağım, sevgi ve dostluk içinde yaşanabilir Türkiye  ve Dünya, hatta uzay için örgütlü, dayanışmalı, ayırımcılıktan uzak ve şiddetsiz yöntemlerle mücadelemi sürdüreceğim.

Hayvanların da dünyanın, suyun, havanın ve toprağın ortağı olduğunu kabul eden melek yürekli insanlar, 21 Temmuz 2024 Pazar günü Ankara’da bir kez daha buluştular. Aslında, kadın-erkek her yaştaki gençlerin ve gönüllü kahramanların Anıtpark’taki buluşmasını TBMM Televizyonu’nun canlı olarak yayınlamasını ve milletvekillerinin baştan sona izlemesini isterdim. Hatta Cumhurbaşkanlığı’nın, tüm Bakanların, kamu görevlilerinin, haklımızın ve basınımızın da orada veya ekran başında olmasını da.

Şiddetsiz Toplum Derneği Başkanı olarak Anıtpark buluşmasında yaptığım konuşmada, düzenleyenlere ve katılımcılara birer kahraman olduklarını ve herkesi alnından öptüğümü belirttim.

Gerçekten, kahvehaneleri, hapishaneleri, hastaneleri, kafeleri, tatil beldeleri, sokakları dolu olan Türkiye’de, uzun yolları aşarak ve uzun saatleri vererek Ankara’ya gelip ortaklarımız olan hayvanların ötenazi-uyutma adı altında öldürülmelerine, insana yakışır bir şekilde karşı çıkanlar, ancak kahraman olabilir.

Anıtpark buluşmasındaki pankartlardan bazı örnekler de vermek isterim.

“Öldürme Yaşat. Kısırlaştır, Aşılat, Yerinde Yaşat. Elini Hayvandan, Yasayı Meclisten Çek. Susma Haykır, Katliama Hayır. Düşlerimiz Kabuslara Galip Gelecek. Toplayamazsın, Hapsedemezsin, Öldüremezsin. Sokaktayım,  Yanındayım. Katliamdan Yasa Tasarısı Olmaz. Ne garip şey, sadece suçluların uyabileceği bir yasa yapıyorlar, yasayı geri çek.”

Gerçekten, öldürme üzerine yasa tasarısı nasıl düşünülür, nasıl hazırlanır, nasıl görüşülür, nasıl savunulur, nasıl evet oyu için el kaldırılır, nasıl “kabul edilmiştir” denilir, nasıl onaylanır, nasıl Resmi Gazete’ye gönderilir, nasıl uygulanır. Soru değil, o nedenle  işaretini koymadım. Nasıl, hayvan cinayetleri için yasa çıkarılır, öldüren (katil) sayısı nasıl çoğaltılır, durdurulacağına, üstelik halkın sağladığı maddi kaynakları kullanarak. 

Bu değişiklik gerçekleşirse, hasta veya saldırgan bir hayvan bile öldürülürse hakkımı helal  etmiyorum.

Görüşüm ve inancım şudur. Nedeni ne olursa olsun, hangi silah, araç ve yöntem kullanılırsa kullanılsın, bir canlıyı öldürmek cinayettir, yapanları öldürendir, katildir. Peki, yasayı hazırlayanlar, onaylayanlar ve kolaylaştıranlar için “Dost Dili” köşesinde ne yazmalıyız?

Kimlere “azmettirenler”, “suç ortakları” demeliyiz? 

Gönüllü kahramanların Ankara buluşmasında, basın açıklamasını, Hayvanların  Yaşam Hakları Konfederasyonu (HayKonFed) İkinci Başkanı Haydar Özkan paylaştı. Benim için gönüllü kahramanlardan birisi olan Haydar Özkan’ın paylaştığı metinden üretmeye çalıştığım özet görüşler şöyle.

“Bu yasa tasarısı “UYUTMA” değil, “ÖTENAZİ” değil, “TOPLU İTLAF”. Öncelikle 4 Bakanlık tarafından, 7 aydır kapalı kapılar ardında, paydaşlara danışılmadan, büyük bir gizlilik içinde hazırlandı. Metin önümüze geldiğinde şaşkınlık içinde kaldık.

Kanun teklifi,  çeşitli kelime oyunları ile zaten 114 yıllık geleneğinde sokak hayvanlarını öldürmek olan belediyelere, 5199 sayılı Kanun ile kaldırılan “öldürme yetkisini”  yeniden resmi olarak veriyor. Bu yasayı, aklı ve vicdanı olan HİÇBİR vatandaşın kabul etmesi mümkün değildir.

Basında “Köpek saldırısı “ haberleri  ve bazı derneklerin destekleri ile “ Toplu İtlaf” konusu Türkiye gündemine taşındı. Toplum, “Hayvan sevenler ve sevmeyenler” diye kutuplaştırılmaya çalışıldı. Hayvanların öldürülmelerine karşı koyan hayvan hakları örgütleri, çocukların hayvanlardan zarar görmesini arzu ediyorlarmış gibi gösterildi. Mağdur ailelerle hayvan hakları örgütleri karşı karşıya getirilmeye çalışıldı. Hiçbir hayvan hakları savunucusu bir çocuğun zarar görmesini kabul edemez. Bizler de, çocukları mağdur olmuş aileler gibi devletten çözüm bekliyoruz. Çözüm doğanı öldürmek değil doğmasını engellemektir. Çözüm, etik ve tıbbi koşullarda, tüm yurtta eş zamanlı olarak yürütülecek kısırlaştırma seferberliğidir.”

İnsan, hayvan ve doğa dostu bir canlı olarak bugünkü yazıma şu şekilde son veriyorum.

Kısırlaştırma, hayvanların yok olmasına yol açacak bir soykırıma dönüşmemelidir. Kediler, köpekler, kısaca sokakta yaşayan hayvanlar, hayvanat bahçelerine, insanlardan uzak barınaklara veya ıssız alanlara hapsedilmemelidir. Çocuklara, ailelerine ve hatta herkese hayvan sevgisi, hayvanlarla iletişim öğretilmeli, onların da ortaklarımız olduğu anlatılmalıdır.

Türkiye’nin yerin üstündeki gerçek cennet olası gerektiğini savunurum her fırsatta. Ancak bu cennet, asla insansız ve hayvansız başarılamaz. Sokakları, caddeleri, kırsal alanları çöplük ve küllük haline getirilmiş, toprağı, havası ve suyu kirletilmiş bir ülke cennet sayılamaz.

Haydi, TBMM ve ülkemdeki insan melekler, öldürmeden, yerinde yaşatarak, insanlarla birlikte, hiçbir yeri kirletmeden, haydi.

Soldan, spor yöneticisi Fuat Çoklu, ODTÜ öğretim görevlilerinden Tülay Rojay, Pativista Derneği kurucularından Gülüzar Çıtak ve Rıza Sümer.