Hata yapılarak tecrübe sahibi olunur. Günah işlenilip tövbe edildiği zaman onun mahcubiyeti insanı daha mütevazı yapar. Hayatım insan gözlemlemekle geçtiği için böyle olduğu konusunda iddialı konuşuyorum. Mahcup, mütevazı üstelik yenilgileri ve hatalarının tecrübesiyle donanmış biri kolay kolay hata yapmaz. Günah arsızı olmaz kimse, onlar çıkış yolu bulamadığından, tutunacak bir şeyler bulamayınca mecburen o yolda ilerler. Yine gözlemlerimden yola çıkarak; suç ve günah işlememiş olanların tövbeye ihtiyaçları yoktur, dolayısı ile yanlışı, doğruyu dengeleme konusunda sağlama yapmakta zorlanırlar. Tövbe etmeye ihtiyaç duyanlar ise bu dengeyi tutturma konusunda daha başarılıdırlar. Çünkü her iki ucu da iyi tanımakta ve özür beyan eder gibi tövbe etmektedirler. Nasıl böyle kesin konuşuyorum derseniz, ne zaman günah ve suç işlesem ben de boynumu bazı şeyler karşısında büküyorum.
Bu çıkarımdan sonra adına ne denilirse denilsin, suç, günah, kabahatten bunların hepsi insan için insana göredir bunu bilelim. Bu sözlerden sonra nereye varmak istiyorum, bir de bunun açılımı yapayım. Yine gözlemlerimden yola çıkarak; sıradan insan için yani bir hedefi olmayan, kendisinden başka hiçbir kimsenin sorumluluğunu almak istemeyenler, her ne yaşarsa yaşansın günah ve kabahati sıradan kalır. Farklı düşünen güzel hedefleri ve fikirleri olanlar için daha farklıdır, hele söz konusu bir liderse, hataları, günahları onlar için pek kıymetlidir. Kendi yargısını kendi içinde oluşturur, sağlam çıkarımlar yapar. Tarihte görülmüştür ki; en çok savaş kaybeden komutan en tecrübeli olandır. Kaybedilen her savaş tecrübesini artırır, rütbesi artar, kazandıkları değil aslında kaybettikleridir ona kazandıran.
Savaş alanının kaybedeni komutan, alandan ayrılırken; düşmana nasıl saldıracağını, neresinin daha güçsüz, nasıl güçlendirilmesi gerektiği, nereden saldırıldığında yenilgi aldıklarını bir bir aklına yazmıştır. Defalarca yenildiği, acı çekerek, bedel ödeyerek öğrendiği ve en yakınlarını, en sevdiklerini kaybederek tecrübe edindiği, bu savaş onu ustalaştırmıştır, tecrübesini artırmıştır. Acılar iyi öğretici olmuştur, unutması mümkün değildir, o yenilgilerden aldığı tecrübesini hiçbir nazari bilgi öğretemez.
Bir lider düşünün, çok hatalar işlemiş, çok yenilgiler görmüş ve hatta kendine özel günahları bile var, işte onu arayıp bulalım. Bunu çok samimi olarak istiyorum. Öyle biri, insanları anlar ve neden, niçin hata yaptıklarını ondan daha iyi kimse anlayamaz. Günah nasıl iç yakar ve bir daha o günaha düşmemek için nasıl mücadele edilir, en iyi o bilir ve insan olmak hata ve günahların toplamıysa eğer, o lider de insan olmalı ki insanı anlamalı.
Her şeyden ari bir insan asla ve asla hayatı bilemez, anlayamaz. Öyle bir lider ki, halkına konuşurken ” Siz kadar suçlu, siz kadar günahkârım, belki fazladan da suçum var ama yemin olsun bir daha kendim başta olmak üzere kimse hata ve günahlara düşmesin, yanlışlık yapmasın canları yanmasın diye canla başla çalışacağım. Gizliden yaşadığım neyim varsa gizlide kalsın size bulaşmasın, ne yaşarsam yaşayayım sabah kalktığım da devletimin işlerine engel olmayacak, işlerimi eksiksiz yaparım, hep birlikte huzura erelim” demelidir.
Bunları söyleye bilen bir lidere karşı biz de bilelim ki o da bizim gibi bir insan, hatası sevabı günahı, yanlışıyla bizden biri, özel yaratılmış veya uzaydan gelmemiştir. Bir tek fark var; bizim kendimize dert etmediğimiz, kendi işlerimizle uğraşma hakkını kullanırken ki, bu çok önemli, gelişmek ilerlemek böyle mümkündür. Lider, biz işlerimizle rahat uğraşalım diye, bizim derdimizi dert belleyip bir adım önde, bu işi iyi bilenlerle devleti yönetmek ileri götürmeye azmedendir.
Pekii lider olmak, devleti yönetmeye aday olmak bir iş midir, yoksa özel bir zevk midir? Bu soruya kavramlar üzerinden ilerlersek en sarsılmaz sonuca varırız. Eğer devleti yönetmek bir iştir dersek, o zaman iyi kurgulanmış tasarlanmış bir robot bile bu işi yapar anlamına gelir. Bu, duyguları hisleri olan insanlık için büyük tehlikedir.
Bu iş bir sevda, bir özel istek ve zevkli bir şey olmalı demek daha doğru olur diye düşünüyorum. Devleti yöneten kişi, bir sanatçının ortaya çıkardığı bir eseri seyrettiğindeki aldığı zevki almalı. Hizmet ettiği memleketinin geldiği nokta, yükselttiği güzel yerler, seyrederken zevk vermeli bir bütün halinde gurur duymalıdır. Başka türlü olmaz aziz dostlar, başka türlü bu kıskaç ve hengâmeden çıkamayız.
İyi ahlak sahibi olmak, namuslu olmak, iyi bir lider olmaya yeter mi? Elbette yetmez, liderlik apayrı, eskilerin deyimiyle bir istidat işidir. Akıl ve zekâ liderin öngörüsünü süslemeli, dünyayı iyi tanımalı, devlet nasıl yönetilir daha öncekileri örnek alıp çıkarımlar yapmalı ve hepsinden önemlisi yaşadığı döneme uygun kendine has bilgisini katmalı, şimdiye kadar yapılanlardan bir adım öne geçtiğinden emin olmalı. İlerlemek ancak böyle mümkün olur.
Mesela ben olsam öyle yapardım.(!) devlet adamlığıyla her hangi bir parti başkanını ayırırdım. Sonra bütün bilgi birikim ve tecrübelerden yararlanır, onların imbiğinden geçirdiklerimi hizmete koyardım. Ha oldu ki başarısız oldum, o zaman da özür dilemek erdemdir diye düşünür, yönettiğim kitleden özür dilerdim ve hatta böyle anlarda işi bırakmak büyülüktür. İşi bırakmamı halk birlik olup istemedilerse eğer, bu hatadan geri dönüp en iyisini en hatasızını yapmak için azim edeceğim demektir çünkü halkından affedilmeyi istemek yaptığın hatanın telafisini en iyi şekilde yerine getirmekle mümkündür.
Fazla ütopik veya romantik düşünüyor olabilirim ama olması gereken devlet adamlığının vasıfları böyle olmalıdır. Türk’ün bir devlet geleneği vardır, konargöçer bir milletken de bu konargöçerliğin işletildiği sağlam temelleri vardı ve taşına bilinir bir devletle dünyayı geziyorlardı.
Son söz, bizim millet olarak yüzyıllar ötesinden gelen bir devlet geleneğimiz var, tek eksiğimiz o geleneği işler hale getirecek, gözü pek bir devlet adamıdır. O lider ki; on yılların değil yüzyıl ötesini gerebilecek öngörüye sahip olmalıdır. Büyük devlet olmak böyledir. İyi bir satranç oyuncusu gibi diğer ülkelerin her hamlesini iyi yorumlamalı, oyundan galip kalkmak için her hamlenin önünü kesmelidir. Lider geleceğe en yukarıdan bakmasını bilmeli, hedeflerini ona göre ayarlamalıdır. Mutlaka kendi ışığı olmalıdır. Sağlam temel atıldığı zaman, devleti yönetmek kolaylaşır demektir. Hukukuna, adaletini ekonomisine hayran olduğumuz Batı ve Amerika sağlam bürokrasi temelleri sayesinde, yönetici olarak kim gelirse, kim seçilirse seçilsin düzen bozulmadan bunun için ilerler.
Hasılı sözümün özü şudur ki, gemiyi kaptan yönetir, o ilerletir ama yanında mutlaka yardımcıları vardır, ileriye götürmek için yapılan işleri iyi gözlemlerler. Bilgiyi doğru aktaran görevliler kaptanın hata yapmasını önerler. O gemi limanlara güvenle girip çıkar ve dünyayı da aynı güvenle dolaşır. Tek başına bir kaptan bocalar ve gemiyi er geç karaya oturtur.
Şimdi ben bir lider arıyorum! Lafı evirip çevirmeden doğrudan anlatıyorum, olası öyle bir lider varsa lütfen bir adım öne çıksın ona yoldaş olacağım, bildiğiniz yoldaş olacağım, çıkardığım siyaset gömleğini yeniden giyeceğim ve inanın binlerce donanımlı insan beklemektedir aynı heves ve heyecanla. Memleketi yönetmek hiç bu kadar kolay olmamıştı, çünkü hayatın bütün zorluklarını gördük, hatalarını dibine kadar yaşadık ve en önemlisi ders aldık. Adaleti adaletsizlikten, iyiliği kötülüklerden öğrendik!
Sanatın bütün yönleriyle donanmış, görsel, ritmik, müzik alanlarında yetkin sanatçılar, yazarlar, ekonomi, hukuk, çiftçi, esnaf zorlukları gören memleket insanı, aklını başına almış bir lider beklemektedir. Aklımız başımıza geldi, hamasi duyguları bir kenara bıraktık, vatanperver olmaya adayız…
Bu bir açık mektuptur. Ömrünü vatanperverlik adına harcamış bir vatan evladının ölmeden önce son isteğidir, insanını mutlu huzurlu görmeyi kim istemez ki, öyle biri varsa bir adım öne çıksın lütfen ve mümkünse şiir yazsın, şair ruhlu olsun, benin tek özel isteğim budur efendim…
Bu haftalık köşe yazım bu kadar esen kalın.