65 yaş ve üstüne sokağa çıkma kısıtlaması getirildiği ilk günlerde ne yapacağımı şaşırmış ve bir boşluğa düşmüştüm. Okul yoktu, öğrenci yoktu, sokağa çıkamıyordum. İster istemez kendimi çok sevdiğim okumaya yönlendirdim,
2000 yılında alıp soluk soluğa okuduğum Aziz Nesin’in “Okuduğum Kitaplar” kitabı beni çok etkilemişti. Aziz Nesin adı geçen kitabında okuduğu kitaplardan notlar alarak ve kısa kısa değerlendirmeler yaparak bu kitabı oluşturmuştu. Ben de bu “Corona” günlerinde okuduğum kitaplardan beğendiğim kısımları günlük tutttuğum defterime notlar halinde yazdım. Yazımın sonuna bu notların bir kısmını ekleyeceğim.
Sokağa çıkma kısıtlamasını sağlıklı bir biçimde geçirmemi sağlayan bu okumalar oldu. Değişik konularda, bugüne kadar yüzlerce kitap okudum ve halen okumaya devam ediyorum. Okuduğum kitapları zaman zaman “facebook”umda paylaştım. Bazı yazar arkadaşlarımla zaman zaman da telefonda kitaplar üzerine konuşarak bu zor günleri sağlıklı bir biçimde geçiriyorum.
Hemen her okuduğum kitap beni etkiledi ama bu arada en çok etkileyen Vehbi Bardakçı’nın Deniz Gezmiş’i anlattığı “Adanmış Hayatlar” dizisinin ikinci kitabı olan “Ağlasın Gökyüzü” ve yine Vehbi Bardakçı’nın Mustafa Kemal’i anlattığı “Devrimin Ayak Sesleri” kitapları oldu. Mustafa Kemal ve Deniz Gezmiş üzerine onlarca belki yüzlerce kitap okudum ama bu iki kitap beni gerçekten çok etkiledi. Roman olarak kurgulanmış bu kitapları herkesin okumasını diliyorum.
Okuduğum kitaplardan aldığım notlar içinde en çok ilgimi çeken ise Mina Urgan’ın “Shakespeare ve Hamlet” kitabında geçen şu nottu: “Shakespeare’in başka kopyaları bulunmayan 55 el yazmasının, 18.Yüzyılın ikinci yarısında, eski oyunları toplayan John Warburton’un dikkatsizliği yüzünden, aşçısı Betsy Baker tarafından mutfakta kullanılarak yok edilmiştir.(s.78)” Bu el yazmaları içinde kim bilir ne kadar değerli bilgiler vardı. Aslında burada suçlu olan John Warburton’du bana göre. Aşçının hiçbir suçu yoktu. El yazmalarını ortada bırakırsa, elbette cahil ve okuması yazması olmayan biri onları ocağı yakmak için kullanacaktı.
Okuduğum kitaplardan derlediğim notları paylaşma zamanı geldi sanıyorum.
“Toplum uzun zaman gerginlik içerisinde yaşadığında, geniş çevrelerde deşarj olma ihtiyacı doğar.” Alexandr Abramoviç Anikst Dünya Sahnesinde Bir Dahi Shakespeare (s.312)
“Bu topraklarda aydın olmayı başarmak, hele ki büyük insan olmak kolayına bir iş değildi. Bunu başaran, sıradanlığı aşan, fırtınalara göğüs geren, Türkiye coğrafyasını insanlarıyla birlikte tanımak için çabalayan ve hep gerçekçi bir devrimci kalan Tonguç Baba’ya selam borcumuzdu.” Öner Yağcı Büyük Oğul Efsanesi (s.42)
“Tevratı İbranice’den Latince’ye çeviren adam, bir kelimede büyük bir yanlışlık yapmış. İbranice’de ‘güneş ışını’ ile ‘boynuz’ kelimeleri birbirine çok benzermiş. Çevirmen iki kelimeyi karıştırarak ‘başında güneş ışınıyla yürüyen Musa’ yerine ‘başında boynuzlarla yürüyen Musa’ demiş. Bu yüzden Michelangelo Musa heykelini boynuzlu yapmıştır.” Zülfi Livaneli Edebiyat Mutluluktur (s.96) yine aynı kitabın 151.sayfasından bir alıntı: “Zeka, rüyaları olan büyük insanlara, kurnazlık ise köşe dönmeye çalışan küçük insanlara özgüdür.”
“İki yüzlülük çift taraflı kesen bir kılıca benzer. Bir tarafı aldattığı insanı keserken diğer tarafı kendini keser.” Cervantes Don Kişot (Bu sözün sayfa numarasını yazmayı unutmuşum.)
Sevgili öğretmenim Adnan Binyazar’ın çocukluk anılarından oluşan ve beni çok etkileyen “Masalını Yitiren Dev” kitabından iki alıntı : “Mutluluk yok diyenlere inanmayın, yeryüzünde acıma duygusunu yitirmemiş bir tek insan kalıncaya dek, mutlulukta var olacaktır.” (s.91) “Bir kitabı anlamaya kulak yetmiyor. Harfleri gözünüzle görmelisiniz. El kitaba değmeli, mürekkebinin kokusu alınmalı, yazılan gözün derinliklerine ulaşmalıdır. Yazar gibi okur da kitabın yaratıcısı olmalıdır.” (s.260)
Sabahattin Ali de unutulmamalı diye düşünüyorum. “İçimizdeki Şeytan”dan güzel bir alıntı: “İnsanların en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanmak hususundaki eğilimleridir. Dünyadaki yalancı peygamberleri yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır.”(s.203)
Son alıntımı da Nermi Uygur’un çok sevdiğim, kitaplığıma yazarak astığım ve zaman zaman okuduğum kısacık bir notu : “Elime aldığımda çoğunuz yeniydiniz./ Sizi eskittim…/Beni yenilediniz.”
“Corona” günlerinden beri böyle bir yol çizdim kendime ve bu yolda devam ediyorum. Okumak, Nermi Uygur’un da belirttiği gibi kitapları eskitseniz de her kitapta siz yenileniyorsunuz. Sağlıklı günlerde bol bol okumanız dileğiyle.