Hayat, dikkatini verdiğin yerde büyür.
İnsan bilinci neye odaklanırsa, onu peşine takıyor. Odak noktamız, rotası çizilmiş uçak gibi; kanatlarında hedeflerle bizi güvenilir gördüğümüz alanlara indiriyor.
Odaklanmak aslında çok önemli. Odaklanmak, başarının habercisi, aradaki uzlaşmacısı oluyor. İnsan olarak odak noktamız hep farklı şekilde işlemiştir. Kimimiz ailemize, kimimiz işimize, kimimiz üyesi bulunduğumuz kuruluşlara, kimimiz de sadece kendimize odaklanabiliriz. Çok doğal bir reaksiyondur bu aslında; insanın hayatının o anındaki odaklarını seçmesi.
Başarılı biri olmak istiyorsak, odaklarımız da bu çerçevede belirlenmeli. Evinizde tüm tadilat işlerini siz yaparsanız, çimlerinizi siz biçerseniz ya da o an gereği olmayan işlerle meşgul olursanız, başarı için gerekli motivasyonu bedenen harcamış olursunuz. Elbette evlerimizde işler yapıyoruz ve zaman geçiriyoruz; ancak bunun bir ölçüsü olması lazım. Düşünün, tüm bu işler için ücret karşılığı yetkin kişilerle anlaştınız; size zamanınız kalacak.
“Her eylem, yedi nedenden birine ya da diğerine bağlıdır: şans, doğa, dürtü, alışkanlık, akıl yürütme, öfke veya iştah.” diyen Aristoteles’in “akıl yürütmesini” ben “odak” olarak düşünmek isterim.
Gelelim yine zamanın bize kalmasına. Evet, sizin yetkinliğiniz olmayan bu işler için ücret karşılığında hizmet alırsanız, siz de başarılı olmak için zihninizi süsleyen gelişim yollarına yönelirsiniz. Kitap okursunuz, eğitimler alırsınız, ilham veren insanlarla birlikte zaman geçirirsiniz. Kısaca, kendinize bir katma değer sağlarsınız.
Boşa çıkardığınız vakti, bazen benim de o tuzağa düştüğüm gibi, sosyal medya “kaydırmalarıyla” geçirirseniz, zamanınızı bedelsiz hediye etmiş olursunuz.
Kaldı ki insanın en önemli kavramlarından birisi zamandır. Zamanınızı sırf egolarınızın eteklerinde kelebekler uçsun diye faydasız bir yerde dursanız ya da sosyal medya zindanlarında veya dedikodu sofralarının acı tatlarında harcarsanız, başarı kazanmak bir yana, elinizdeki başarı hikâyesinden de olursunuz. Onun için “zaman” gibi geri dönüşü olmayan bir hediyenin bilincinde olmalıyız.
Sabah güneşten önce uyanarak 20 dakika kitap okur, ardından spor yapar ve günlüğünüze birkaç satır yazarsanız, bunun olgunlaşmış meyvelerini er geç yersiniz. Bir müşterim, “Bunca işin arasında nasıl yazmaya zaman buluyorsun?” dedi. Ben de ona, hayatımda en az 20 yıldır kitaplar olduğunu söyledim. Kitapların içerikleri değişti; ancak varlıkları hep avucumun içinde kaldı. Ve bir şekilde kelimeler benlikten kaçıp gitmek istiyor işte. Ona, “Ben merkeze uzak bir yerde oturuyordum ve elimde kitapla toplu taşıma yolculuğu yapıyordum ama yine de okuyordum.” dedim. Hatta, artık nasıl bir trans halinde okuyorsam, yerini verenler de oluyordu, dedim, gülüştük. Bunu, varsa bir başarımı yersiz anlatmak için yazmıyorum; her şartta insan kendini geliştirebilir örneğini vermek istiyorum.
Benim odağım hep kitaplardı, siz de bir odak seçin. Bana birçok şeyi, insanların bir şekilde anlatmadıklarını kitaplar fısıldadı. Size de başka kaliteli dudaklar fısıldasın.
Döndük yine odağa. Odağınızda ilerlerken ilham kaynaklarınız olsun. Başarılı insanları dinlemek en önemli kaçış rampası bence. Başarı dilinde olanlardan değil; duruşunda ve onu yaşayanlardan, yaşanmışlıklarını dinlemek çok önemli.
Nereye odaklanırsan, oraya gidersin. Bu yüzden önce hedefini, sonra zamanını, en sonunda da zihnini o rotaya yerleştir. Çünkü hayat, dikkatini verdiğin yerde büyür.
Peki sen zihnini bugün nereye iniş yaptıracaksın?