Altın ve Euro da almış başını gidiyor. Halbu ki, İBB Başkanı İmamoğlu’nun tutuklandığı 19 Mart’tan bu yana piyasaların frenlenmesi için Merkez Bankası rezervlerinden 50 milyar doların harcandığı söyleniyor. İstanbul’da yaşanan 6.2 büyüklüğündeki depremin tartışmaları sürüyor, televizyon ekranlarına Kütahya Simav’da önce 4.5 sonra 4.6 şiddetinde deprem haberleri yansıyor, onları Karadeniz’de 3.6 büyüklüğünde bir deprem izliyor.
Ayağımızın altındaki toprak, ülkemizin değişik yörelerinde sarsılıp duruyor, adeta, “Aklınızı başınıza alın” diyor ama, siyasal arenada sonu gelmeyen depremler, çok daha şiddetli bir şekilde toplumda korku ve endişeler yaratıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’daki 6.2 büyüklüğündeki depremin ilk günü bakanları ve ilgili bürokratlarla İstanbul’da toplantı yapıyor, CHP yönetimindeki İBB’den hiç bir yetkili veya ilgili, bu toplantıya çağrılmıyor.
19 Mart’ta İBB Başkanı İmamoğlu’nun tutuklanması üzerine Saraçhane’ye yerleşen ve günlerce İstanbul halkını meydanlara toplayan, mitingler yapan CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile partililerinden depreme ilişkin herhangi bir ses çıkmıyor, hareket başlatılmıyor; bu da toplumda bir başka şaşkınlık yaratıyor.
Sağlık sorunları devam eden MHP lideri Devlet Bahçeli, İstanbul’daki son depremle ilgili olarak cezaevinde tutuklu bulunan Ekrem İmamoğlu’nu sorumlu tutan yazılı bir açıklama yapıyor, “Yerel yönetimler ehil ellere teslim edilmelidir” diyor. Daha iki yıl önce yaşadığımız elli binden fazla insanımızın can verdiği, milyonlarca insanımızın büyük sıkıntılar çektiği 6 Şubat depreminden sanki çok ders alınmış gibi, 6.2’lik depremden ders çıkarmalıyız, diyenlere rastlanıyor.
Aynı anda tüm sıkıntılar, sorunlar bir kenara bırakılıveriyor, “Kanal İstanbul” tartışmaları gündeme getiriliyor. On altı milyon nüfuslu İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı İmamoğlu cezaevinde iken, kanal inşaat çalışmalarının başlatıldığı haberleri geliyor, Katar başta olmak üzere Arap ülkelerinde Kanal İstanbul çevresindeki satılık menkul ve gayrımenkullerin tanıtım ilan ve reklamlarının yapıldığı haberleri duyuluyor. Deprem uzmanları, Kanal İstanbul’un jeolojik yapıda yaratabileceği etkileri konuşuyorlar.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, geçtiğimiz Ekim ayında başlattığı “Abdullah Öcalan ve PKK’nin silah bırakması” ile ilgili çağrısı üserine başlatılan süreç devam ediyor. İmralı’daki Öcalan ile İktidar arasındaki görüşmelerin baş aktörlerinden DEM Partili Sırrı Süreyya Önder, hastanede yoğun bakımda. Ülkemizde ve komşu ülkelerde yarım asırdır faaliyetlerini sürdüren PKK terör örgütünün, ne zaman kongrelerini toplayacağı, silah bırakma kararı alacağı tartışmaları hiç bitmiyor.
Asya’daki Türki cumhuriyetler, henüz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni devlet olarak tanımamışken, bir anda Güney Kıbrıs Rum kesimini tanıdıklarını açıklıyorlar ve elçiliklerini kurmaya başlıyorlar; Avrupa Birliği üyesi olan Kıbrıs Rum kesimi ile bağlantı kurarak, İsrail, Yunanistan ve bağlantılı olarak Batı Dünyası ile ilişkilerini geliştirme peşinde adımlar atıyorlar. Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan, konu ile ilgili bir soruya, “Otada bir sorun yok, bu bizim aile içi meselemizdir” diyor.
CHP’nin Yozgat mitinginde “Turp ile şalgam ile devlet yönetilmez” diyen köylü vatandaşın söylediği gibi, neredeyse “Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” denilen günlerden geçiyoruz. Nerelere sürüklendiğimizin hiç kimse farkında değil.
Bu karamsar yazımızı, Nazım Hikmet’in ünlü şiirinden bir dörtlük ile yumuşatalım; Nazım, sevgilisini beklediği Gülhane Parkı’nda ceviz ağacının altında beklerken polisleri görür ve ağaca tırmanıp saklanır, az sonra sevgilisi çınar ağacının altına gelir, Nazım’ı aramaktadır. İşte o anı anlatan şiirinden bir dörtlük:
“Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Budak budak serham serham ihtiyar bir ceviz
Ne sen bunun farkındasın ne polis farkında
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda...”