Kapitalist sistemde liberalizm; bireysel özgürlük ve sosyal adalet arasında denge kurmayı amaçlayan politik bir fikir bilimidir. Neoliberalizm ise İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra gerileme yaşayan serbest piyasa kapitalizmiyle ilişkilendirilen 19. Yüzyıl fikirlerinin 20. Yılın sonlarında yeniden ortaya çıkması için kullanılan bir terimdir.
İşte Türkiye’yi esarete sokan “24 Ocak Kararları” neoliberalizm uygulamaları ile ortaya çıktı. Bu kararlar Turgut Özal önderliğinde hazırlanan ve 24 Ocak 1980’de kamuoyuna duyurulan kararlardı.
24 Ocak kararlarıyla devletin ekonomi içindeki varlığının azaltılması, dış ticaretin serbestleşmesi, sübvansiyonların kaldırılması ve yabancı sermaye girişinin kolaylaşması yönünde adımlar atılmıştı. Bu kararlar AKP iktidarı dönemi ile birlikte aradan geçen 44 yılın ardından hâlâ devlet üzerindeki hegemonyasını korumaktadır.
2002 yılında sermaye sınıfı ile AKP iktidarının işbirliğinde RTE’nin tek başına iktidara gelmesiyle ve yabancı para girişlerinin yapay bir iyileşme ortamı yaratması sağlanmıştı.
Ama AKP iktidarının dayanağı olan “devleti malsızlaştırma politikası” olan özelleştirmeler füze hızıyla uygulandı. Başta işçi sınıfı sınıfsal niteliğini tam manasıyla yitirdi. Sendikacılık ise “sandukacılık” oldu.
Bu kararların alındığı yıl olan 1980’de yaklaşık yüzde 40 olan sendikalaşma oranının 2023 yılında yüzde 14,7’ye gerilediğine bakarak görebiliyoruz. Sonuçlarını ise ekonomik krizinin yükünün geniş halk kesimlerine, yani orta ve alt sınıflara rahatlıkla ödetilmesiyle halen yaşıyoruz. AKP’nin bu politikalarına direnç gösterecek mekanizmalar artık işlevsiz durumdalar.
AKP iktidarı ne anlamda başarılı oldu?
AKP de finansallaşma ile doruk noktasına ulaşan neoliberalleşme sürecinden yararlanan grupları bir araya getirmekte ve bu bloku korumakta başarılı oldu. Bu blokta alt sınıflar yardımlar ve seçilmiş sübvansiyonlar formunda kendini gösteren sosyal devlet uygulamaları aracılığıyla yer edinirken üst sınıflar hem sürecin doğal kazananları olarak hem de lehlerine işleyen maliye politikaları aracılığıyla vurgunları vurdular.
Muhalefet partileri bu vurgunları yapanlara halkın anlayacağı dille “beşli çete” diyorlardı. AKP, 2013 sonrası açığa çıkan yapısal kriz sonrasında kendini korumak için iyice otoriterleşendi.
Böylece AKP; Türkiye’de 1980 sonrası oluşan ve Türk-İslam sentezi üzerine kurulan siyaset merkezini daha da radikal bir noktaya taşıdı. bu merkezde açlığı, yoksulluğu, üretimsizliği ve 17 milyon emeklinin yoksullaştırılmasını sağladı. RTE ve ekibi 31 Mart 2024 yerel seçimlerini kaybetmesini sağladı.Buna neoliberalizmin esareti denir.
Üretim ilişkilerinin salt bir piyasa modeline teslim edilmesidir.
Yani fiyat artışlarının denetim altına alınamaması AKP’nin
İşte Türkiye’yi esarete sokan “24 Ocak Kararlarını” yani neoliberalizm uygulamalarını Turgut Özal önderliğinde olduğu gibi RTE önderliğinde uygulanması Türkiye’nin sosyal, ekonomik ve mali politikaların çökmesine neden oldu.
Böylece Türkiye’de siyaset ve toplum da genel anlamıyla bu piyasa modelinin bir ürünü olacak şekilde dönüştü.
Pratik siyasetten sosyal ilişkilere kadar her alanda normatif değerlerden olabildiğine arınmış, hesaplama ve çıkar mantığının diğer her türlü mantığı işgal etmesine şahitlik ediyoruz. Böyle bir ortamda siyaset de normal olarak ideolojik yörüngede değil, hem iktidar hem muhalefet için pazarlıklar ve ittifaklar yörüngesinde ilerliyor. Bunlar birlikte var olamayacak iki ayrı uç değilseler de 24 Ocak kararlarıyla temeli atılan neoliberalizm, Türkiye’de siyasetin de içini boşalttı. Halka yazık oldu.