Neden Hep Güçlü Olmak Zorundaymışız Gibi Hissediyoruz?

Son yıllarda pek çok insanın paylaştığı ortak bir deneyim var: Yorulmak, ama bunu belli edememek. Zorlanmak, fakat güçlü görünmek zorunda hissetmek. Destek ihtiyacı duymak, ancak bunu dile getirmenin bir zayıflık göstergesi olacağından endişe etmek. Sanki durmak, düşmek ya da “baş edemiyorum” demek kabul edilemezmiş gibi… Modern hayatın hızında, güçlü olma hâli neredeyse bir zorunluluk gibi sunuluyor.
Peki neden hep güçlü olmak zorundaymışız gibi hissediyoruz?
Çünkü çoğumuz daha çocukluk yıllarından itibaren benzer mesajlarla büyüdük:
“Dayan”,
“alışırsın”,
“abartma”,
“güçlü ol”,
“ağlama”,
“devam et”.
Zamanla bu cümleler yalnızca çevremizden duyduğumuz sözler olmaktan çıktı; iç sesimizin bir parçası hâline geldi. Zorlandığımız anlarda bile kendimize anlayışla yaklaşmak yerine, aynı sert dili kullanmayı öğrendik. Hissetmek yerine bastırmayı, ihtiyaç duymak yerine idare etmeyi, durmak yerine devam etmeyi seçtik.


Toplumsal algıda güç, çoğu zaman duygusuzlukla karıştırılır. Az etkilenmek, çabuk toparlanmak, her şeye yetişmek ve her koşulda ayakta kalmak güçlü olmak sanılır. Oysa insan, duygularıyla birlikte var olan bir bütündür. Kırılganlık, ihtiyaç ve zorlanma insan olmanın doğal parçalarıdır. Bunları yok saymak gücü artırmaz; aksine kişiyi içten içe yalnızlaştırır ve duygusal temas alanını daraltır.


Birçok insan için güçlü görünmek, aslında öğrenilmiş bir savunma biçimidir. Çünkü geçmişte işe yaramıştır. Kimseye yük olmamak, kimseye ihtiyaç duymamak, duyguları içinde tutmak bir dönem koruyucu olmuştur. Belki bu sayede hayatta kalınmış, ayakta durulmuş, zor zamanlar atlatılmıştır. Ancak bu tutum yetişkinlikte sorgulanmadan devam ettiğinde, kişi yardım istemekte zorlanır, sınır koyamaz ve çoğu zaman yorgunluğunu fark etmeden taşır.
“Ben hallederim”,
“Bir şekilde geçer”,
“Herkesin yükü var”
gibi cümleler, kulağa dayanıklılık gibi gelse de çoğu zaman derin bir tükenmişliğin sessiz işaretleridir.
Gerçek güç, duyguları yok saymak değildir.
Gerçek güç, her koşulda ayakta kalmak zorunda olmak da değildir.
Gerçek güç; zorlandığını fark edebilmek, ihtiyaçlarını kabul edebilmek ve gerektiğinde durabilmektir. Ancak çoğumuz kendimize bu izni vermekte zorlanırız. Çünkü durursak çökeceğimizi, zayıf görüneceğimizi ya da kontrolü kaybedeceğimizi düşünürüz. Oysa bastırılan her duygu, bir süre sonra başka bir yoldan kendini gösterir: Bedensel yorgunlukla, tahammülsüzlükle, ilişkilerde mesafeyle ya da açıklaması zor bir içsel boşluk hissiyle.


Bazen güçlü olma çabası, insanın kendisiyle kurduğu en sert ilişkidir.
Şunu hatırlamak önemlidir: İnsan her gün güçlü olmak zorunda değildir. Her duyguyu tek başına taşımak zorunda değildir. Her şeyi kontrol etmek de mümkün değildir. Yardım istemek, durmak ve paylaşmak güçsüzlük değil; insan kalabilmenin bir yoludur.
Belki de kendimize sormamız gereken soru şudur: Gerçekten güçlü olmak mı istiyoruz, yoksa yalnız kalmamak için güçlü mü görünmeye çalışıyoruz?
Kendimize daha insani bir alan açtığımızda, güç kavramı da değişir. Güç; duyguları bastırmak değil, onlara kulak verebilmektir. Ve çoğu zaman iyileşme, “Ben de zorlanıyorum” diyebildiğimiz yerde başlar.