Bu durum, yol boyunca hayranlıkla izlediğim eşsiz doğa manzaralarıyla büyük bir tezat oluşturuyordu. Milyonlarca yıl önce iç deniz olan bu bölge, suların çekilmesi ve doğal erozyonun etkisiyle ortaya çıkan renkli toprak yapısıyla insanı büyüleyen bir görsel şölen sunuyordu.
Ankara’nın en uzak ilçesi olan Nallıhan, geçmişi çok eskiye dayanan köklü bir yerleşim yeri. Bir dönem İpek Yolu üzerinde yer almış, pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış. 1603-1617 yılları arasında Osmanlı tahtında oturan I. Ahmet’in sadrazamı Nasuh Paşa, 1594 sonbaharında Halep’ten İstanbul’a dönerken Konya–Ankara–Nallıhan–Göynük güzergâhını izlemiş ve burada büyük bir han, hamam ve cami inşa ettirmiş.
Rivayete göre halk kahramanı Köroğlu, bu handa konaklamış, atının nalı burada düşmüş ve hancı, bu nalı hanın kapısına asmış. İlçenin adı da buradan gelmiş.
Yöre, sadece Osmanlı değil, Bizans döneminde de önemliydi. Juliopolis antik kenti, Bizans İmparatorluğu’nda bir piskoposluk merkezi olarak kullanılmış.
Ayrıca Nallıhan, Yunus Emre’nin hocası Tapduk Emre’nin türbesine, Tapduk Emre’nin kızı Bacım Sultan’ın türbesine de ev sahipliği yapıyor.
Nallıhan, kuş gözlemcilerinin yakından tanıdığı “Kuş Cenneti” ile ünlü. Buradaki jeolojik oluşum, sarı, kahverengi ve kırmızımsı tabakaların üst üste dizilmesiyle ortaya çıkan benzersiz bir manzara yaratıyor. Hem doğa hem fotoğraf meraklıları için eşsiz bir cazibe merkezi.
İlçe, yetiştirdiği siyasetçi, sanatçı ve iş insanlarıyla da tanınır. Eski İçişleri Bakanı Orhan Eren, Kuş Cenneti’ni dünyaya tanıtan eski Turizm Bakanı Bilal Güngör, yazar Adalet Ağaoğlu, iş insanı Ayhan Sümer, Milletvekili Nevzat Ceylan ve yıllarca turizm gönüllüsü olarak çalışan Mustafa Bektaş, Nallıhan’ın önde gelen isimlerinden sadece birkaçıdır.
Nallıhan’da zaman zaman festivaller düzenlenmiş. Ancak bu etkinlikler genellikle iki-üç günlük eğlencelerden öteye geçememiş. Oysa asıl amaç, ilçeyi yıl boyu yerli ve yabancı turistler için cazip hale getirmek olmalıydı.
Beypazarı örneğinde olduğu gibi, sürekli bir ziyaretçi akışı sağlanabilir.
Bu sorunun cevabını öğrenmek için Kaymakam Semih Doğanoğlu ve Belediye Başkanı Ertunç Güngör’e ulaşmak istedim; ancak hafta sonu olduğu için mümkün olmadı.
Anadolu Ajansı temsilcisi Ali Taner Demir ve Cumhur Haber Ajansı muhabiri Kübra Demir aracılığıyla, Nallıhan’ın tanıtımına yıllarını vermiş 85 yaşındaki emekli öğretmen Mehmet Özbek ile tanıştım.
Hasanoğlan Öğretmen Okulu mezunu olan ve Köy Enstitüsü’nün eğitim anlayışıyla yetişen Mehmet Özbek Hoca İlerlemiş yaşına rağmen, Nallıhan’a gelen yerli ve yabancı turistleri yöreyi tanıtmak için çaba harcıyor.
Mehmet Özbek Hoca’ya sordum : “Tarih var, doğa var. İyi de turizmin ayının ortasında Nallıhan niye ölü şehir gibi.”
Mehmet Hoca çantasından “Doğal ve Kültürel Güzellikleriyle Nallıhan” adlı kitap çıkardı. Kitabın baskı masraflarını kendisi karşılamış. Kitabını İsteyen herkese ücretsiz olarak veriyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi bile talep etmemiş. Halbuki Kütüphaneler Genel Müdürlüğü bu kitabı ülkedeki kütüphanelere gönderebilir.
Öyle anlaşılıyor ki Mehmet Hoca’ya, kitabının tanıtılması için kimse bir şey yapmamış.
Nallıhan’ın köylerinde öğretmenlik yaptığını söyleyen Mehmet Özbek “Ben aslen Çankırı Kurşunluyum. Eşim Nallıhanlıdır. Emekli olduktan sonra buraya yerleştik. Öğretmen arkadaşım Mustafa Bektaş ile Nallıhan Turizm Gönüllüleri Derneği’ni kurduk. Nallıhan’a gelen yerli ve yabancı turistleri para almadan, tarihi yerleri gezdirdik. Nallıhan’ın tanıtımı ve kültürleriyle ilgili dört eser yayınladık.
Avrupa Birliği’ne proje yaptık. Yürüyüş Parkurları kazandırdık. Avrupa Birliğinden gelen paranın bir kuruşuna dokunmadık. Sonra kötü niyetli bazı insanlar bizim için ‘Nallıhan’ın kaymağını iki yabancı yiyor’ dediler.
Nallıhan Turizm Gönüllüleri Derneği Mustafa Bektaş’ın Başkanlığında 10 yıl hizmet verdik. Daha sonra Derneğimizin faaliyetleri hep engellendi. Zamanın kaymakamı ve belediye başkanı Mustafa Bektaş’ı Nallıhan’dan uzaklaştırdı.
Şimdi ise bu derneğin hiçbir faaliyeti kalmadı. Sorunuzun cevabı da bu olsa gerek.”
Nallıhan’ın kaderi, doğal ve kültürel mirasını yalnızca birkaç gün süren etkinliklerde değil, yılın her günü yaşatabilmesinde saklı. Doğru strateji ve iş birliğiyle, siyasi çekişmeden, yerel dedikodulardan uzak durulmalıdır.