Mustafa Kemal’in Kaleminden...

19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal’i 8 Haziran 1919 tarihinde nasıl geri çağırdılar. Onun cevabı ne oldu? Kendi kaleminden aktarıyorum.
“… Kamuoyunu geçici olarak uyuşturmak isteğiyle olsa gerek, Sadrazam Paşa Paris’e davet olundu. Ferit Paşanın başkanlığı altında Paris’e giden heyete millet güven duymadı. Ben de şahsen milletin bu haklı şüphesine katıldım. Millet, giden heyetin programını açıklamasını istedi. Bu pek hassas zaman içinde Millî Savunma Bakanı’ndan aşağıdaki telgrafı aldım. Yüksek Emirleriniz altındaki gemilerden biriyle hemen buraya gelmeniz rica olunur.
8 Haziran 1919
Harbiye Nazırı (Bakanı) Şevket Turgut
Bu davetin anlam ve içeriğini anlayamadım, açık olarak bildirilmesini istedim. Bir taraftan Erkân-ı Harbiye Umumi Reisi olan Cevat Paşadan da sordum ve ondan 11 Haziran 1919’da aldığım cevapta “Değerli bir generalin Anadolu’da seyahatinin kamuoyunda iyi bir etki yapmayacağı bahanesiyle İngilizlerin beni istediğini bildiriyordu.” Bu gerçeği öğrenince doğrudan doğruya Padişaha şu bilgileri sundum:

Padişahın Özel Kalem Müdürlüğü Aracılığıyla

Yüce Padişahın Makamına Büyük Milletin ve Kutsal Halife’nin tek ve gerçek dayanağı bulunan saltanatımızı Allah kötülüklerden korusun. Yüce Padişahım: Memleketin bugün uğradığı zulümler ve bölünme tehlikesi karşısında ancak yüce şahsınız başta olmak üzere millî ve kutsal bir gücün varlığını haykırması, vatanı ve devletin bağımsızlığını ve şerefli hanedanın altı buçuk asırlık şanlı tarihini kurtarabilir. Bütün ülkede bu tek kanaat hâkimdir. En son huzurunuza kabul edilme onurunu kazandığımda, İzmir’in işgal edilmesinden dolayı çok üzüntülü olan kalbinizdeki bu kurtuluş noktasına ait ilhamlar şu anda bile hafızamda yerini korumaktadır. Bu ilhamları açıklamak isterim. İstanbul’dan en son ayrılacağım gün, huzurunuzda bulunma şerefine ermiştim. Bu sırada Padişah hazretleri Boğaziçi’nde bulunan İngiliz zırhlılarının Saraya yönelmiş toplarını göstererek “görüyorsun” dedi “Ben artık memleket ve milleti nasıl kurtarmak lâzım geleceğini düşünmede çaresiz kalıyorum.” Ve ellerini kaldırarak “İnşallah millet uyanık ve hazırlıklı olur, bu üzüntü verici durumdan gerek beni ve gerekse kendisini kurtarır” buyurmuşlardı. Bundan dolayı söylemek istediğim Yüce Padişahın bu ifadeleridir. Hükümdar Padişahımızın bu gönülden gelen arzularından ilham alarak kesin kararla ve inançla görevime devam ediyorum. Padişahımızın emirleri gereğince Sadrazam Paşa kulunuzu daima önemli konularda aydınlatmaya ve gereğine ait bilgi verip bunları uygulamaya devam ediyorum. Şu bir ay içinde Anadolu’daki hemen bütün iller, livalar, ilçeler ve hudut boylarına kadar olan yerlerdeki milletin durumuna ve bütün kumandan ve memur tabakalarının duygu, düşünce ve çalışmalarına hâkim oldum. Sonuç olarak açık bir şekilde anlaşılıyor ki millet, baştan aşağı uyanık olup devletin ve milletin bağımsızlığı ve yüce Saltanat ve Hilâfetin hukukunu sağlamak için kesin ve kararlı bir inanç ile hazırlanmış bulunuyor. İstanbul’da iken milletin bu kadar kuvvetli ve az zamanda felâketlerden bu derece uyanık olacağını hayâl bile edemezdim.


Yüce Padişahım! Bu nitelik ve durumda bulunan ve kutsal şahsınıza bağlılığı sonsuz olan bu soylu millete tamamıyla güvenip bunun karşılığında bütünüyle bu millî ve vicdanî kuvvete yardımcı olup bu kuvvetin desteklenmesi gerekir. Son yüce buyruklarınız bütün milletin kararlılık ve cesaretini artırmıştır. Yalnız dikkat çekici ve üzücüdür ki: Bu soylu Anadolu halkı bugünkü hassas devirde bile İstanbul’da söz konusu olan uygunsuz, nefret verici ve arabozucu düşüncelere çok üzülmüştür. Gerçekten İstanbul çevresinin bozulmaya uygun ahlâkı ve bundan yararlanmayı bilen yabancılar, devlet ve milletin yok edilmesi, devlete, millete ve Padişahına bağlı ve fedakârca hizmet yeteneğinde olanların ortadan kaldırılması için ileri gitme cesaretini gösterebiliyorlar. Yüce Padişahım! Hatırınızdadır ki, üstlendiğim görevlerin yerine getirilmesinde yabancıların ve bazı bozgunculukta usta olanların mutlaka ara bozuculuk ve engelleme ihtimallerini daha İstanbul’da açıkça ortaya koymaya çalışmıştım. Bunu, özellikle Sadrazam Paşa ile bazı önemli devlet adamlarına pek açık olarak anlatmıştım. Ayrıca böyle durumlar karşısında, Ali İhsan ve Yakup Şevki Paşaların akıbetine de düşmek istemedim. İşte millî vicdandaki ciddî uyanışı ve ortaya çıkan yeni durumları istilâcı çıkarlarına aykırı gören İngilizler ve vatanın zararına da olsa İngilizlere yoldaşlık edinmeyi meslek edinen zayıf karakterliler, bu kez beni kandırarak İstanbul’a çağırmaya yelteniyorlar.

Pek şerefli Hakanımıza, milletine, vatanına sadık ve bu uğurda ölümleri önemsemeyerek hizmetinizde olan benim gibi bir kumandandan elbette Yüce Saltanat haklarına ve milletin varlığının ve bütünlüğün düşmanı olanlara yoldaşlık etmek beklenemezdi. Kısacası ben, Malta’ya gitmek veyahut en hafif olarak iş görmez hâle mahkûm edilmek gibi ihtimaller karşısında bırakıldım. Elbette ki buna uymamakta haklıyım ve eğer zorlanırsam, memuriyetten ayrılarak eskiden olduğu gibi Anadolu’da ve sine-i millette (milletin bağrında) kalacağım. Ve vatan görevime bu kez daha açık adımlarla devam edeceğim, ta ki millet bağımsızlığına kavuşsun, Saltanat ve yüce Hilâfet makamı kökten yok olmaktan kurtulsun. Sonsuz bağlılığımın daima artmakta olduğuna Padişahımın güvenini isterim.
Üçüncü Ordu Müfettişi
Padişahın Fahrî Yaveri
Mustafa Kemal”