Zor çocukluk
5 çocuklu bir aile, güç geçinen, ot veya taş toplayıp evini geçindirmeye çalışan duymayan baba, olabilecekse ağabeyi gibi anca marangoz olabilecek bir çocuk.
O çocuğun okula başlama yaşı geçmiş.
Ağabeyi tutar elinden okula götürür, müdür ‘bu çocuk kocaman!’ der.
Ağabey, kimliksiz kardeşine, bir-iki yaş da küçültüp kimlik çıkarır, müdürün insafını da alır, kardeşini okula yazdırır.
O çocuk, sınıftakilerden büyük olduğundan mı yoksa okulu hiç tanımadığından mı bilmiyorum ama okula gitmek istemez.
Ağabeyden iyi bir dayak yer.
‘İyi ki dövmüş’ diye anlatırdı Sevgili Ayaz.
O çocuğun, Mustafa’nın içinden ilk önce matematik cevheri çıkar, matematikte Trabzon birincisi olur.
Esas cevher köy enstitüsünde çıkacaktır…
Köy Enstitüleri ile dönen devran
Küçük Mustafa, Pulur’a başladığında Köy Enstitüleri anlamsız nedenlerle kapanmış ama yapılar ve eğitim-öğretim anlayışı henüz korunmaktadır. Küçük Mustafa, bu okullara gelen tüm köy çocukları gibi, okulun nimetlerinden müthiş yararlanacaktır.
Çünkü bulunmaz bir nimettir Köy Enstitüleri. Kocaman Yürekli Küçük Mustafa, büyür, ömür boyu Atatürk ve cumhuriyete borcunu hiç unutmaz…
İnternette küçük bir aramayla fotoğraflar bulabilirsiniz, üzerinde gömlek veya ayağında ayakkabı olmayan köylü çocukları, okula gelişlerinin ardından pırıl pırıl öğrencilere dönüşürler. O öğrenciler klasikleri okuyacak, okumakla kalmayacak okuduklarını sahnede canlandıracaklardı. Sabahları sporla başlayan gün, hakkını aramayı ve bir müzik aleti çalmayı da öğreten bir eğitim anlayışla sürecekti.
Küçük Mustafa, diğer öğrenciler gibi sıkça okulun seçkin kitaplarla dolu kütüphanesine gider. Bir gün bir kitap görür. Kitap resimle dolu, hiç yazı yoktur.
“Böyle kitabı ben de yaparım!” aklından geçirmiş.
Aklından geçeni, hayata geçirir, tamamı resimli bir kitap yapar.
Okul, Köy Enstitüleri temelli olunca ciltleme yapma şansı bile var, yaptığını bir de ciltlediğini anlatmıştı.
Çizip, boyadığı, resimle dolu kitap, dünyaca ünlü bir ressamın resimlerinden oluşuyormuş…
Cevheri keşfeden öğretmenlerinden bir Burhan Alkar olmuş.
Daha sonra hocaların hocası olacak, ünlü heykeltıraş Alkar yani…
Küçük Mustafa’nın, Büyük Mustafa Ayaz oluş hikayesinin ilk bölümü böyle başlamış…
Ayaz’ın Alkar’a saygısını hiç eksilmedi. İşte, Sevgili Erhan Kaleli’nin kaydettiği son buluşmalarının videosu:
https://www.youtube.com/watch?v=KMTrEElqVXo
Gecekondu
Gazi’de hocalık yılları.
Evli, çocukludur artık, bir yanda zorlu geçim koşulları.
Yıllar yılları kovalamış, o resim yapmayı hiç bırakmamış.
Resimleri yerli-yabancı çok alıcı bulmaya başlamış.
“Resimlerinden gelen parayla ev de aldım, araba da” diye anlatırdı.
Sonra…
‘Hayalim’ dediği müzeye gelmiş sıra.
Arsasını almış, inanamamış, başında ağlamış.
Kadri Atabaş
Mimar Kadri Atabaş’a gitmiş, düşüncesini anlatmış, anlaşmışlar.
Sonra bir daha gitmiş,
“Seninle bu müzeyi yapamam, sen ünlü bir mimarmışsın-olmaz!” demiş.
Atabaş,
“Olur mu öyle şey” demiş, ikna etmiş, inşaat başlamış.
Atabaş,
“Az karışmadı yaptıklarıma!” diye anlatır.
Bize eşi benzeri zor bulunur müze bıraktı
Bugün, bir sanatçının arsasını alıp, resimlerinden kazandığı parayla diktiği bir müzesi var Ankara’nın.
Başkent’in göbeğinde, Milli Kütüphane’nin hemen yakınındadır.
Giriş katı sergilere, alt katı kursiyerlere, 3 katı Ayaz’ın eserlerine ayrılmıştır.
Sözün özü, eşi benzeri zor bulunur bir müzesi vardır Ankara’nın.
Müze, tüm insanlığa armağanıdır Sevgili Ayaz’ın.
Sevenlerinin katılımı, Sevgili Dr. Boray Başcı’ın kurgu ve montajıyla, anısına 4 bölümlük video dizisi hazırladık. Üç günde bir yayına girecek yayınların ilki bugün yayında.
Dostlarıyla Mustafa Ayaz 1, ‘O Bir Virtüöz’: