Açık ve net bir şekilde söylemek gerekirse seçilmiş bir belediye başkanının yerine iktidar tarafından kayyum atanması tam anlamı ile Milli İradenin gasbedilmesidir!
Seçilmiş bir belediye başkanının yerine kayyum atanması asla ve kat-a kabul edilemez bir siyasi operasyondur, kişinin seçilme, vatandaşın ise seçme hak ve özgürlüğüne vurulmuş bir darbedir.
Seçilmiş bir kamu görevlisinin bir suçu varsa elbette yargılanır, anayasamıza göre hiç kimse hatta cumhurbaşkanı bile yargılanmaktan muaf değildir amma ve lakin suç kesinleşmeden kimse kimseye ceza veremez, hak mahrumiyetine uğratamaz!
Şuna elbette ki hiç kimse itiraz edemez: Kişi her kim olursa olsun eğer bir suçu varsa yargılama sonucunda hüküm giyer, giydiği hüküm yargı süreçlerinde kesinleşirse bu hükme bağlı olarak da belediye başkanlığı görevinden alınabilir.
Amma ve lakin kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan bir belediye başkanı idare tarafından görevden alınıp yerine kayyum atanması kabul edilemez, bu milli iradenin yok sayılması, gasbedilmesidir…
Bakınız hukukun en temel ilkelerinden biri masumiyet karinesidir!
Masumiyet Karinesi: Bir kimsenin kendisine isnat edilen, işlediği iddia edilen suçu işlediğinin kesin ve inandırıcı deliller ile ispatlanıncaya ve hakkında hukuka uygun bir ceza kararı verilip, karar kesinleşinceye kadar masum olduğunun kabul edilmesi demektir.
Elbette Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre bir kişinin suçlu olup olmadığına da sadece ve sadece yargı yani bağımsız ve tarafsız mahkemeler karar verebilir yürütmenin böyle bir yetkisi ya da hakkı yoktur.
Hükümetin yani idarenin bir kişinin suçlu olduğunu iddia ederek onun seçilme milletin ise seçme hakkına aykırı davranması hukuka, demokrasiye ve milli iradenin üstünlüğü ilkesine tamamı ile aykırıdır.
Seçilmiş bir belediye başkanı, bir milletvekili, bir bakan ve hatta bir cumhurbaşkanı da elbette suç işleyebilir ve işlediği bir suçtan dolayı yargılanıp hüküm de giyebilir. Seçilmiş kişilerin nasıl hangi usuller ile yargılanacağı, hükmün nasıl ve kim tarafından verileceği de anayasamızda çok açık ve net olarak yazılıdır bunun tartışılacak ya da anlaşılmayacak bir tarafı da yoktur.
Ayrıca böyle bir süreç işler ve bir yargı kararı sonucunda bir belediye başkanı hüküm giyer ve bu hüküm sonucunda görevden alınırsa yerine belediye meclisinden yeni bir başkan seçilmeli ve en kısa sürede seçim yenilenmelidir demokratik ve hukuki olan yöntem budur.
Buraya kadar yazdıklarım siyasi bir değerlendirme değil konuyu tamamı ile hukuk sistemi açısından yorumlamadır.
Bakınız demedi demeyin siyasi görüşünüz her ne olursa olsun bugün bu kayyum atamasına karşı tepki koymazsanız emin olun en nihayetinde kaybeden milli irade ve demokrasimiz olacaktır.
Gelelim işin siyasi kısmına; bu yapılanın hukuki değil siyasi bir operasyon olduğu açıktır!
Görünen o ki Recep Bey bir erken seçime giderken Ekrem İmamoğlu ve Selahattin Demirtaş gibi baş edemeyeceği siyasi kişilikleri hile-i şeriyye ile siyaset arenasından tasfiye etmeye çalışıyor.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu “Demirtaşsız DEM, İmamoğlusuz CHP!” Dizayn etmeye çalışıyorlar demiş ki bende kendisine sonuna kadar katılıyorum ve hatta bu ikiliye Mansur Yavaş’ın da eklenmesini mantıklı buluyorum.
Bugün Hatay Milletvekili Can Atalay’dan Osman Kavala’ya kadar birçok kişi Anayasa Mahkemesinin açık hükmüne rağmen adeta esir tutuluyorsa bu tamamen siyasi bir amaç uğruna yapılmakta ve bir güç gösterisine dönüştürülmektedir.
Bana göre Öcalan gibi bir terör ele başısını Türkiye Büyük Milllet Meclisi çatısı altında konuşturup “umut hakkı” diye masum ve mazur göstererek affedebilmeyi konuşan iktidarın aynı zamanda Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i Öcalan ile ilişkili olduğu gerekçesi ile tutuklatarak yerine kayyum ataması korkunç bir çifte standarttır!
Barış Terkoğlu "Çözümcü Ahmet, Bölücü Ahmet ilan edildi! Öcalan’a özgürlük kapısı açılırken, Öcalan’ın adını verdiği iddia edilen Ahmet Özer gözaltına alındı.” Diyor ki bu noktada da son derecede haklıdır.
Son olarak Tunceli ve Ovacık belediyelerine de kayyum atanması iktidarın girdiği bu yoldan dönmeyeceği ve kayyum atamalarının devam edeceğinin göstergesidir.
Bakın bütün bunlar tek adam sisteminin yürütme, yargı ve yasama erklerini tek bir kişinin kontrolü ve inisiyatifine vermesi yüzünden ortaya çıkan olgulardır ve bu sistem değişmeden de bu ve benzeri olgulardan kurtulmak mümkün olmayacaktır.