Soğuk kış günlerini geride bıraktığımız bugünlerde cebimizi yakan doğalgaz faturalar sıcakların artmasıyla düşüşe geçip biraz ekonomimizi rahatlatmış gibi görünse de yalancı bir mutluluk içindeyiz.
Küçük şeylerden mutlu olmanın formüllerini yaratmaktan başka bir çaremiz yok. Oturduğumuz apartmanın otoparkında birkaç kediyi yaz kış görmek, onların kafalarını okşamak benim için büyük bir sevinç ve mutluluk kaynağı oluyor. Karşılıksız, hiçbir beklenti olmaksızın bu sevgi gösterisinin karşılığında kediciklerin miyavlayıp “Arkadaş olabiliriz.” demesi insana yetiyor.
Sokaktan alıp evimizin üyesi olan tekir kedimizden, uzun yıllar önce aramızdan ayrılan Meduga’dan bahsetmek istiyorum
İşte kedimiz Meduga ile ilgili anım. Bu arada Meduga’nın hiçbir anlamı yok. Sadece kendisini severken çıkardığımız bir sevgi sözcüğü.
Sokağımızın başında boş bir arazi var her gün orada düzenli arkadaşlarımla maç yapıyoruz. Bu maçımız saatlerce sürüyor. O gün de biraz erkenden top sahamızın bulunduğu yere gittim. Benden başka kimse yoktu etrafta.
Beklemeye başladım, ortalık çok sessizdi. Maç yaptığımız sahanın tam köşesinde karton bir kutu dikkatimi çekti. İçimden bir ses beni dürttü “Hadi git bak kutuya.“ dedi. Oraya doğru yürümeye başladım. Kutu içinde kıpırtılar duydum. Karton kutuya yaklaştıkça içinden tıkır tıkır ses artmaya başladı. İyice karton kutunun yanına geldim, kutunu kapağını açtım içinde minnacık bir tekir kedi yavrusu. Nasıl da güzel bakıyor. Hemen kartonun içerisinden çıkardım. Avucumun içinde sıcacık küçük vücudu, içimi ısıttı. Kediciği yanağıma doğru götürdüm o küçük ağzından mırıl mırıl ses çıkarmaya çalıştı. Kedi yavrusunu tekrar kartonun içine koydum. Gözleri ile beni takip edip. Sanki “Beni bırakma.” der gibiydi.
Belli ki karnı acıkmış. Hemen mahalle bakkalımız Ayşe ablaya kutusunun içindeki kediyi alıp götürdüm. Bakkalımız Ayşe abla sokaktaki tüm kedi ve köpeklerin de ablasıydı. Onlara her zaman yemeleri için bir şeyler bulup buluştururdu. Kedi bakmaktan yana hiçbir bilgim yoktu. Nasıl olduysa kediyi çok sevdim bir anda sahiplendim. Bu yüzden ilk aklıma gelen bu konuları bilen Ayşe abla geldi.
Bakkalımız Ayşe abla elimde karton kutuyu görünce.
”Hayrola Ali Deniz o elindeki kutu neyin nesi?”
“Ayşe abla birisi kartonun içinde bu kediyi bizim maç yaptığımız sahaya bırakmış. Ne yapayım ben kediyi çok sevdim aldım sana getirdim. Ama kedi bakımı hakkında hiçbir şey bilmiyorum.”
Ayşe abla, ”Denizciğim bu kedicik çok küçük ona hemen süt verelim. Bunlar ilk aylarda sadece anne sütü ile beslenir. Hadi ilk sütü benden olsun. Sen al şu sütü eve götür. Bir kabın içine koy. Ya da dur elimde geçen seneden kalma bir biberon var. Bir hafta sütü bununla içir sonra ben sana ne yapacağını anlatırım. Bu arada kartonun içine ya da evin bir köşesine kum koy. Kakasını çişini oraya yaptırmaya çalış. Kum ince olsun. Bahçenizin bir köşesinde kumu iyice bir elekten geçir sonra o kumu kullan. Daha sonra kedin büyüyünce dışarı çıkar kendi işini halleder. İlk zamanlar biraz zor alışır ama sen ısrarla onu kuma alıştır. Yoksa her gün karton kutun ıslanır koku yapar. Sen de her gün karton ararsın.
Bir elimde kedinin içinde bulunduğu karton kutu, diğer elimde süt ve biberon ile eve geldim. Kimseye görünmeden odama geçtim. Sütü biberona koydum. Kediciği kartondan çıkarıp avucumun içinde tutmaya çalıştım. Biberonu ağzına dayadım. Önce o pembe minicik ağzını açmadı. Bir iki damla süt ağzına deyince biberona öyle bir sarıldı ki. Bir anda sütü yaladı yuttu.
Yatak olarak karton kutunun içine evde annemin kullanmadığı küçük bir yastığı alıp kediciğime yatağını yaptım. Odamın görünmeyen bir köşesine de bahçeden getirdiğim elediğim kumu geniş bir kabın içine koydum.
Annem odama girip kediciğimi görene kadar kediciğimi beslemeye büyütmeye karar verdim.
Birkaç gün sonra tabi sırrım ortaya çıktı. Annem odamdan gelen kokuyu alınca kedi saklama maceram son buldu. Neyse ki annem ve babam kedi köpeği seviyorlardı. Hiç uzatmadan kedimi onlar da sahiplendi. Bakkalımız Ayşe ablayı çok zorda kalmadığım sürece kedi hakkında gidip rahatsız etmedim. Annem de babam da bu konuda bana çok destek olmaya başladılar.
Annem: “Bak Denizciğim kedicik her geçen gün büyüyor bunun adını ne koymayı düşünüyorsun?” dedi. Hiç isim düşünmemiştim. Bir anda adı “Meduga olsun.” dedim.
Annem “Meduga ne oğlum?”
“Hiçbir anlamı yok Anneciğim, içimden geldi ona Meduga diyeceğim.”
Meduga büyüdü. Bu arada hiç miyavlamıyor. İsteklerini evde hangimizi bulursa yanımıza gelip karşımızda duruyor göz işareti ile yapmak istediğini yaptırıyor
Meduga’mızı uzun süre sonra veterinere götürdüğümüzde sağır ve dilsiz olduğunu öğrendik. İlk zamanlar çok üzülmüştük. Ama artık o bizimle biz onunla yaşamayı öğrendik. Sevgimiz ile ailemizin bir üyesi oldu.
Bahçeye çıkıp geziyor, kakasını çişini yapıyor. Karton içinde yaşamaya bırakıp bahçemizde artık özgürce bir yaşam sürüyor. Annem babam da Meduga’yı çok seviyor.
Gece yatağımın başucunda bana arkadaşlık ediyor. Boynumda mırıl mırıl uyuyup benimle sabahlıyor.
İyi ki onu ben bulmuşum.
İyi ki bizimlesin sevimli sevgili Meduga’mız.
TEKİR KEDİM MEDUGA’YA
Yemyeşil bir bahçe de.
Kuşlar kelebekler mekân tutmuş.
Bahçe duvarında tekir kedim
sipere yatmış.
Kuşlara, kelebeklere,
“Ne işiniz var” der gibi miyavlıyor.
Kuyruğu teleskop gibi dönüp
duruyor.
Kuşlara kelebeklere yan gözle bakıyor.
Doğanın kanununu ortak yaşıyor.
Ev kedisi de olsa.
Tekir kedim MEDUGAM,
Avını yakalamaktan vaz
geçmiyor.
Tekir kedim MEDUGAM yemyeşil bahçede,
Adeta panter oluyor.