Okumuş olduğum “İKTİDAR” kitabındaki masalları, sizlerle paylaşmak istedim. ARI VE PRENS
İğne Kuyruk adında bir arı kendisini sonsuza dek ünlü yapacak bir işin peşindeydi. Böylece bir gün kralın sarayına girer ve yatakda küçük prensi sokar. Prens çığlıklarla uyanır. Kral ve saray mensupları ne olduğunu görmek için içeri dalarlar. Arı durmadan kendisini sokarken prens çığlıklar atmaktadır. Saray mensupları arıyı yakalamaya çalışırlarken arı her birini sokar. Haberler kısa süre içinde yayılır ve insanlar saraya hücum ederler. Şehre bir kargaşa hâkim olur, bütün işler durur. Arı gösterdiği çaba yüzünden son nefesini vermeden önce kendi kendine şöyle der: “Şöhretsiz bir isim alevsiz bir yangın gibidir. Ne pahasına olursa olsun dikkat çekmek gibi bir şey yoktur.” Hint Masalı.
“Şöhret için herşeyi göze alanları tarih unutmayacaktır.Bu dünyayı güzellik kurtaracaktır”.*
KAPLUMBAĞA, FİL VE SU AYGIRI
Bir gün kaplumbağa fille karşılaşır, Fil, “Yolumdan çekil ufaklık, Üzerine basabilirim!” diye bağırır. Kaplumbağa korkmaz ve olduğu yerde kalır, böylece Fil üzerine basar ama onu ezemez. “Böbürlenme Bay Fil, ben de en az senin kadar güçlüyüm!” der kaplumbağa, ama Fil yalnızca kahkahalarla güler. Kaplumbağa ondan ertesi sabah kendisinin bulunduğu tepeye gelmesini ister.
Ertesi sabah güneş doğmadan Kaplumbağa tepeden aşağı dereye doğru iner, oradan geçer, yemeğini yedikten sonra tekrar suya dönmek üzere olan su aygırıyla karşılaşır. “Bay Su Aygırı! Seninle halat çekme oyunu oynayalım mı? Senin kadar güçlü olduğuma bahse girerim!” der Kaplumbağa. Su Aygırı bu saçma fikre güler, ama kabul eder. Kaplumbağa uzun bir ip getirir ve su aygırına kendisi, “Hey!” diyene kadar ağzında tutmasını söyler. Kaplumbağa tepeye çıkar, sabırsızlanmaya başlayan Fili bulur. File ipin diğer ucunu verir ve, “Hey’ dediğim zaman ipi çekeceksin ve hangimizin daha güçlü olduğunu göreceksin,” der. Sonra tepenin yarısına kadar inip görünmeyeceği bir yere saklanarak bağırır. “Hey!” Fil ve suaygırı ipi çekerler, çekerler, ama hiçbiri diğerini kıpırdatamaz, ikisinin de gücü eşittir. İkisi de Kaplumbağanın kendileri kadar güçlü olduğuna karar verirler.
Hiçbir zaman başkalarının sizin için yapabileceği bir şeyi yapmayın. Kaplumbağa işi başkalarının yapmasını sağlayarak övgüyü kendi topladı.
Zaire Masalı.
“Hırs ve öfke,yalan dolan,çok ucuz yaşama biçimidir.Ne yaparsan yap doğruluktan ayrılma”.**
KÖR TAVUK
Görme yeteneğini kaybeden ve yiyecek aramak için toprağı eşelemeye alışık olan bir tavuk kör olmasına rağmen büyük bir çabayla eşelemeye devam ediyordu. Çalışkan bir aptal için bunun yararı vardır? Keskin bakışlı bir başka tavuk, ayaklarını hiç yormadan bir kenarda bekleyip, tek bir eşeleme bile yapmadan başkasının çalışmasının meyvesini alıyordu. Çünkü kör tavuk bir arpayı bulur bulmaz tetikteki arkadaşı yalayıp yutuyordu bunu. Masallar, Gotthold Lessing, 1729-1781.
“Herkesi kandırabilirsin ama kendini asla kandıramazsın”**
KARTAL ve DOMUZ
Kartal bir ağacın üstüne bir yuva yapar ve yumurtadan birkaç yavru çıkarır. Bir yaban domuzu sap samandan oluşan yatağını ağacın altına getirir. Kartal avının peşinden uçup onu yakalayarak yavrularına, Domuz da burnuyla ağacın etrafını araştırıp ormanda avlanır ve yavrularına yiyecek bir şeyler getirir. Kartal ve domuz komin olarak yaşamaktadırlar. Yaşlı bir kedi kartal yavrularını ve meme emen minik domuzları mideye indirme planları yapar. Kartala gidip şöyle der: “Kartal, çok fazla uzağa gitmesen iyi olur. Domuza dikkat et; kötü planları var. Ağacın köklerini kazacak. Durmadan burnu yerleri kokladığını görüyorsun.” Sonra da domuza gidip, “Domuz iyi bir komşun yok. Dün akşam kartalın yavrularına, ‘Benim küçük kartallarım, domuz gider gitmez size küçük güzel bir domuzcuk getireceğim,’ dediğini duydum,” der. O andan itibaren kartal avın peşinden uçmayı bırakır ve domuz artık ormana gitmez. Kartal yavrularıyla, domuzcuklar açlıktan ölürler ve yaşlı kedi olanı yer. Masallar, Leo Tolstoy, 1828-1910.
“Anneler yavruları için her zaman ölmeye hazırdır”.**
KISKANÇLIĞIN BEDELİ
Yoksul bir kadın pazarda durup peynir satarken bir kedi gelir ve peyniri çalar. Köpek hırsızı görür ve peyniri ondan almaya çalışır. Kedi köpeğe karşı koyar. Birbirlerine girerler. Köpek havlar ve ısırır; kedi tıslar ve tırmalar, ama kavgayı bir sona vardıramazlar. “Hadi tilkiye gidelim, o hakem olsun,” der kedi sonunda. “Kabul,” der köpek. Birlikte tilkiye giderler. Tilki aklıbaşında bir havayla onları dinler. “Aptal hayvanlar,” diye azarlar onları. “Neden böyle devam ediyorsunuz ki? Eğer isterseniz peyniri ikiye bölerim ve ikiniz de tatmin olursunuz.” Kediyle köpek, “Kabul,” derler. Tilki peyniri alıp keser, ama boylamasına kesmek yerine enlemesine kesmiştir. “Benimki daha küçük!” diye itiraz eder köpek. Tilki gözlüklerinin ardından dikkatle bakar. “Haklısın!” diye karar verir. Bunun için kedinin peynirinden bir parça ısırır. “Böylece eşit oldular!” der. Kedi, Tilkinin yaptığını görünce sızlanmaya başlar. “Şuraya bak! Şimdi de benim parçam küçük kaldı!” Tilki yine gözlüklerini takar ve kedinin payına bakar. “Haklısın,” der. “Bir dakika, şimdi eşitleyeceğim.” Bu kez de Köpeğinkinden bir parça ısırır. Bu iş o kadar uzun sürer ki, Tilki bir Kedininkinden bir Köpeğininkinden ısıra ısıra gözlerinin önünde bütün peyniri yer bitirir.
Yahudi Folklorunun Hazineleri, Nathan Ausubel, ed., 1948.
“Tilkiye tavuk kümesinde bekçilik verirsen olacağı budur”**
KESTANE VE İNCİR AĞACI
İncir ağacına çıkan bir adam dalları kendine doğru eğip olgunlaşmış meyveleri topluyor, sonra ağzına atıp sert dişleriyle çiğniyordu. Bunu gören kestane ağacı uzun dallarını uzatıp gürültülü bir hışırtıyla konuştu. “Ah, İncir! Doğa tarafından bana göre ne kadar az korunuyorsun. Benim tatlı yavrularımın nasıl birbirine yakın çıktığını görüyorsun ya; önce yumuşak bir zarla, ardından sert bir kabukla örtülmüşler, bununla yetinmeyen doğa bize bu sert ve birbirine yakın dikenleri de vermiştir, böylece bir insanın elleri bizi zarar veremez.” İncir ağacı bunun üzerine kahkahalarla gülmeye başlar. Kahkahaları bittikten sonra şöyle dedi: “İnsanın senin yavrularını bile elinden alacak zekâda olduğunu çok iyi biliyorsun. Ama sen söz konusu olduğunda bunu taşlar ve sopalarla yapar; yere düştüklerinde yavrularını ayaklarıyla veya taşla ezer ki, böylece yavruların zırhlarından ezilmiş ve zarar görmüş olarak çıkarlar; oysa bana elleriyle asla sana yaptıkları gibi kaba bir şekilde değil, özenle dokunurlar.”
Leonardo da Vinci, 1452-1519
“Bırakın sizi başkası övsün.Kendi kendinize boşuna gelin kaynana olmayın”** KAZ VE AT
Çimenlikte otlayan bir kaz yanında otlayan at yüzünden küçük düştüğünü düşündü; tıslayarak ata hitaben şunları söyledi: “Ben kesinlikle senden daha soylu ve mükemmel bir hayvanım, çünkü senin bütün yeteneğin tek bir şeyle sınırlı. Ben karada senin gibi yürüyebilirim; üstelik kanatlarım var, uçabilirim; üstüne üstlük istediğim zaman göllerde yüzebilir ve serin sularda kendimi rahatlatabilirim. Kuş, balık ve dört ayaklı memelilerin farklı güçlerini tadını çıkarıyorum.” At biraz küçümsercesine kişneyerek cevap verdi”Üç özelliğe sahip olduğun doğru, ama hiçbirinde pek fazla kendini göstermiyorsun. Gerçekten uçabiliyorsun, fakat uçuşun o kadar ağır ve sakar ki, kendini bir tarla kuşu veya kırlangıç ile aynı kefeye koyma hakkın yok. Suyun yüzeyinde yüzebiliyorsun, ama balıklar gibi suda yaşayamazsın; orada yiyeceğini bulamazsın ve derinde yüzemezsin. Geniş ayakların ve uzun boynunla, yanından geçenlere ağlayarak yürüdüğün ya da daha çok paytak paytak sağa sola sallandığın zaman seni gören herkesin seninle alay etmesine neden oluyorsun. Yalnızca karada dolaşacak şekilde yaratıldığımı itiraf ediyorum; ama ben ne kadar zarifim! Uzuvlarımın kıvrımları ne kadar güzel! Bütün bedenim ne kadar heybetli! Hızım ne kadar şaşırtıcı!
Birçok özelliğe sahip bir kaz olacağıma tek bir özellikle sınırlı olup bununla hayran olunmayı tercih ederim.” Boccaccio ve Chaucer’dan Masallar, Dr. John Aikin, 1747-1822.. “Ben ,herşeyi bilirim diyenlerden korkmalı”**
*İKTİDAR.Kitabından alıntılar.
Robert Greene-Joost Elffers.
**Sözler:Ali Yılmaz
yilmazali 1960@hotmail.comç