Malum bu salgın sırasında en sık duyduğumuz ve çok korkulan bir duruma işaret eden kelime entübe kelimesiydi. Bir hastanın entübe olması durumunun, hastanın kendi başına oksijen alamadığı bu yüzden yapay solunum cihazına bağlandığı, bir ayağı çukurda, ölüm kalım arasında bıçak sırtında yürüdüğü anlamına geldiğini bu salgında öğrenmiştik.
Şimdi de koskoca Marmara denizini aynı duruma düşürmüş bulunuyoruz, artık Marmara Denizi de entübe, yapay solunum cihazına bağlanarak yeniden oksijenlenmesi, soluk alması sağlanmaya çalışılıyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Marmara Denizi’nin ekolojik dengesini korumak için atılması gereken en önemli adımlardan birinin denizdeki oksijen seviyesini artırmak olduğunu söyledi. Bakan Kurum “Daha önce göllerde oksijen seviyesini artırmaya yönelik yapılan ve başarılı sonuçlar elde edilen çalışmalar var. Benzer bir uygulamayı Marmara Denizi’nde belirlediğimiz noktalarda uygulamaya başlayacağız. Çalışmanın etkilerini takip edecek, sonuçlarını ölçeceğiz. Alacağımız sonuçlara göre bu çalışmayı Marmara’nın tamamında uygulayacağız.” dedi.
Bu pilot çalışma kapsamında Kocaeli Körfezi’nde 4 farklı noktadan, İstanbul Pendik Marina’nın ise belirlenen bir bölgesinden denizin 30 metre derinliğine ileri teknolojik oksijenlendirme cihazlarıyla bir pilot uygulama başlatılacak ve denizin yeniden soluk almasını sağlayacak oksijen basılacak.
Marmara Denizi’nde deniz salyası sorununa da yol açan, canlı yaşamı yok eden çözülmüş oksijen seviyesinin düşmesi sorununa çözüm getirmesi amaçlanan projede kullanılacak cihazlarla, yurt dışındaki deniz salyası problemlerinde sonuç alındığı yetkililer tarafından ifade edilmektedir.
Söylenene göre proje kapsamında Marmara Denizi’nin 5 farklı noktasına oksijen verecek cihazların kullanımının ardından, sudaki çözülmüş oksijen değerleri anlık takip edilerek, cihazların sorunun çözümüne katkı sağlayıp sağlamadığı değerlendirilecekmiş.
Test aşaması 6 ila 8 hafta sürdürülecek projenin başarısına göre, Marmara Denizi’nin genelinde yaygınlaştırılması veya pilot uygulamanın sadece koy ve körfez gibi kısıtlı alanlarda uygulanması öngörülüyormuş.
Yüzeydeki deniz suyundaçözülmüş oksijen miktarının tabana göre daha yüksek olması nedeniyle Marmara Denizi’nin derinliklerindeki oksijenin artırılması deniz salyası sorununun çözümü için mutlak bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bakın görüldüğü gibi çevreyi kirletmek çok kolay, temizlemek ise kirliliğin türü ve boyutlarına bağlı olarak son derecede zor, bazen çok tehlikeli ve son derecede pahalı bir iştir.
Hatırlatmak isterim ki; Çernobil Nükleer Enerji Santralinde yaşanan kaza sonrasında çevrenin temizlenmesi için çok büyük emek, zaman ve para harcandığı halde hala çok önemli bir arazinin canlı yaşamına uygun hale getirilemediği, radyoaktif kirlilik yüzünden önümüzdeki 30 bin yıl boyunca da bu arazilerin canlı yaşamına uygun olmayacağı görülmüştür.
ÇED yani Çevre Etki Değerlendirme raporları bu yüzden çok önemlidir, asla yerine getirilmesi gerekli bürokratik bir formalite olarak düşünülmemeli, en ince ayrıntısına kadar incelenmiş bilimsel bir rapor olmalı ve herhangi bir işin yapılıp yapılmamasına karar verilirken o kararın omurgasını oluşturmalıdır.
Peki ülkemiz gerçekleri böyle mi işliyor?
Elbette hayır, bunu görmek için Kanal İstanbul fikrini projeye dönüştürebilmek için yapılan sözde bilimsel ÇED raporuna bir bakmak yeterli değil mi? Yarın öbür gün bu ÇED raporuna imza atanlar nasıl insan içine çıkacak, çoluk çocuğun yüzüne nasıl bakacak? Gerçekten de çok merak ediyorum doğrusu…
Doğa insanları etkiler ve insanların yaptıklarından etkilenerek, tepki verir, lakin insan ve doğa arasında acımasız bir güç farkı vardır ve her daim doğanın intikamı çok daha korkunç ve etkili olur. Para, daha çok para hırsı uğruna çevreyi örselemek, doğaya zarar vermek sonuçta bir bumerang gibi döner dolaşır gene insana zarar verir, insanın boynu altta kalır.
Demedi demeyin; bu ülkeyi yönetenlerin amentüsü bilim, kıbleleri doğanın korunması olmadığı müddetçe daha çok çevre sorunları ile boğuşur, biz ne yaptık diye dövünüp, salya sümük ağlar dururuz..