Gece Ahir Dağını aşan 5. Suvari Kolordusu 26 Ağustos’ta Yunan mevzilerinin gerisine sarkmış sabah 04.30’da da topçu ateşi ile Büyük Taarruz başlamıştı. Afyon kurtarılmış 28 Ağustosta Yunan 5. Tümeni kuşatılmıştı.28 Ağustos’unun aynı saatlerinde Çankaya’da bağ evinden Otağ’a dönüştürülmüş ”Köşk’te” ince narin zarif kara kaşlı kara gözlü güzel bir hanım aşağıdaki mısraları kaleme alıyordu:
Çok mu gördün kuluna, bir nameyi neşretmeyi
İsterdi gönül, bir fırçayla seni resmetmeyi
Tek dileğimdir; hayata veda ederken, seni bir nebze görmeyi
Nasip eder mi Tanrı bilinmez aguşunda ölmeyi
Ve o narin zarif kara kaşlı kara gözlü güzeller güzeli Hanım 21 Mayıs 1923 tarihinde dizeleri kaleme aldığı Otağ’dan Köşke dönüştürülmüş evin biraz ötesinde bir faytonda tabancayla vurulmuş bir halde iken Memleket Hastanesine kaldırılır ve 30 Mayıs 1923’te hayata gözlerini yumar.
Dizilerin kendisine yazıldığı kişi ise annesinden ve ailesinden daha yedi yaşında etrafını yeni yeni idrak etmeye başlarken, anne kardeş ve baba sevgisine en muhtaç olduğu döneminde ayrıldı ve bir daha doğru dürüst ne bir aile yaşantısı ne de bir evi oldu. Okul yatakhanelerinde ve kışlada geçti yaşamının büyük bölümü.
Ve şimdi 27 Ocak 1923 tarihinde yedi yaşında ayrıldıktan sonra ara ara görüşebildiği ve çokça birlikte vakit geçiremediği ama çok sevdiği Annesinin mezarı başındaydı ve ”Validemin ruhuna ve bütün ecdat (Atalar) ruhuna meteahhit olduğum (üzerime yüklendiğim) vicdanı yemini tekrar edeyim. Validemin mezarı başında ve Allah’ın huzurunda aht ve peyman (yemin ) ediyorum , bu kadar kan dökerek, milletin elde ettiği hakimiyetin müdafaası ve muhafazası için icap ederse validemin yanına gitmekte asla tereddüt etmeyeceğim. Hakimiyet-i Milliye için canımı vermek benim için vicdan ve namus borcum olsun” sözcükleri ağzından kararlı bir şekilde dökülüyordu.
Günlerden 25 Temmuzdu Başvekil Rauf Orbay ve Meclis ikinci Reisi Ali Fuat Paşa saat 10.30’da Çankaya Köşkünde idiler. Ellerinde bir Telgraf vardı, ıstırahat halinde olan adam gelen zatların mühimliğini bilerek üzerini giyinmeden Arap Maşlahına bürünerek aşağı indi ve gelenlere ”kusura bakmayın sizi bekletmek istemediğim için giyinemedim” dedi
Başvekil Rauf Orbay :”Bizi bekletmediğiniz için çok iyi ettiniz. Çünkü getirdiğimiz haberin fazlaca beklemeye tahammülü yoktur. İsmet Paşa’nın Barış Muahadesini imza ettiği hakkında telgraftır buyurun”Telgrafı alan adam heyecandan sapsarı kesildi gözlerini telgraftan ayıramıyordu. Aradan geçen tebrik ve teşekkür cümlelerine rağmen Sarı Kurt hala heyecanlıydı: ”sevinçten kendimi bir türlü toparlayamıyorum, birer kahve ve sigara içsek belki kendimize geliriz.” dedi ve Başvekil İle Lozan kahramanının aralarındaki çekişmeler üzerine sohbete başladılar.
Tarih 19 Eylül 1924 Hamidiye Kuravözörü Ordu’dan demir alıp dümeni Giresun’a kıralı bir saat olmuştur güvertede ufku seyreden Sarı Kurt yaveri Salih Bozok’u çağırır: ”Yaz Çocuk” der ve döktürür:
”İçsem de bir kadeh hayat iksirinde
Zamansız ayrıldım, bilinsin Fikriye’mden
Bıkmadım ki doyayım o narin ellerinden
Ümid-i aşkım saracak seni, cefakâr teninden”
Yukarıdaki dizeler ve mezar başı yemini 1923 yılı boyunca Sarı Kurt’un hangi ruh halinde olduğunu ve Emperyalizmin DİZE GELDİĞİ 24 TEMMUZ 1923’ün hangi ruh halinde imzalattırılarak kazanıldığının bir ifadesi ve kısmı belgelenmesidir.
Lozan ve 24 Temmuz 2023’ün çok ama çok konuşulması gerekiyordu. Ama ne yurt dışında ne de yurt içinde ciddi anlamda yankı bulmadı ve özellikle yurt dışında bazı güçlü ellerce olayın gündeme gelmesi engellenerek yok sayıldı. (tabi ki yurt içini biliyoruz.)