KRİZİN FARKINDA DEĞİL

Recep Bey İstanbul Finans Merkezi Açılış Töreni’nde konuşmuş ve “Ekonomide sıkıntı varmış, yoo. Biz gayet iyi yolumuza devam ediyoruz." Demiş.

Eeeee tabi saraylarda oturur, bir elin yağda bir elin balda yaşar, sadece etrafında pervane bir takım zevatın dediklerini dinler, yandaş televizyon kanallarını izleyip gazeteleri okursan sonuç budur kriz olduğunu bile anlamazsın…

Doğal olarak anlamadığın krizi çözmen de beklenemez.

Sonra soğanın kilosunun 30, etin 350 lira olduğu, milletin hayat pahalılığından kırıldığı, asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı memlekette kriz mıriz yok zannedersin.

Recep Bey konuşmasının devamında İstanbul Finans Merkezi ile ilgili de bir sürü hayali senaryo anlatmış, İstanbul’un bir finans merkezi olacağını falan da iddia etmiş.

Kişinin aklı fikri beton dökmek, asfalt döşemekte olunca finans merkezi yaratmanın da bir beton ve asfalt problemi olduğunu zannetmesi doğaldır.

Bakın açık ve net olarak bir daha anlatayım: Bir yerin finans merkezi olabilmesinin gerek şartı öncelikle o yerde finansın olmasıdır!

Bir yerde finans yani birikmiş para yoksa o yer hiçbir şekilde finans merkezi olamaz!

Yahu Türkiye aşırı borçlu, durmadan para sıkıntısı çeken, sağdan soldan borç para bulmaya çalışan yoksul bir ülke. Durum o kadar vahim ki Merkez Bankası bile borca gark olmuş bir vaziyette, para yok para, paranın olmadığı yerde finans merkezi olur mu?

Bir yerin finans merkezi olabilmesi için finansın olması gerek şarttır ama yetmez eğer bir yerde hukuk ve demokrasi yoksa para kendini güvende hissetmiyorsa o yerde para olsa bile kaçar kendini güvende hissedeceği yere gider.

Bakın tarih boyunca para en çok da devletler tarafından tehdit edilmiştir, bu yüzden para sahipleri ile devlet arasındaki güven ilişkisi çok ama çok önemlidir ve inanın bana para sahipleri akıllı adamlardır, yaş tahtaya basmazlar paralarını, mallarını mülklerini ve canlarını asla bir adamın iki dudağı arasından çıkacak kararlara emanet etmezler.

Recep Bey ülke finans tarihinden bahsetmiş onu bilmem ama ben ekonomistim dünya ve ülke finans tarihini de Mülkiye’de öğrendim, bir miktar bilirim. Kanuni’ye niye kanuni denir ve Osmanlı zamanında Musevi sermayesini İstanbul’a nasıl çekti bunu çok iyi araştırmasını öneririm. Tarihi olgular bize açık ve net olarak göstermiştir ki para her zaman kendisini güvende hissedeceği, tehdit hissetmediği yere park eder.

Yukarıda tarih boyunca para, özellikle de büyük miktarlardaki para için en büyük tehdit unsuru daima devletler olmuştur demiştim. Eğer İstanbul’u bir finans merkezi yapmak istiyorsan önce Türkiye’de iyi işleyen bir hukuk rejimi tesis edeceksin. Bu hukuk rejimi devlet ile vatandaş ya da özel şirketler arasında taraf tutmayan, hiçbir şekilde devleti kayırmayan hızlı ve adil bir sistem olmalıdır. Böyle bir sistem olmalıdır ki para sahipleri devleti kendileri için bir tehdit unsuru olarak görmesin.

Diğer yandan para sahipleri daima keyfi ve aşırı vergilendirilme riskini dikkate alır!

Vergi sistemin keyfilikten uzak ve adil olmazsa bırak finans merkezi olmayı borca tek bir kör kuruş bile bulamazsın…

Ayrıca para sahipleri yaşayacakları toplumsal iklime de çok dikkat ederler çocuklarının eğitiminden, ihtiyaç halinde erişebilecekleri sağlık hizmetlerine, günlük hayatlarındaki eğlenceden, yaşam keyfini arttıracak özgürlük alanlarına kadar her şey çağdaş değerlere ve standartlara uygun olmalıdır ki para sahipleri ve parayı yönetenler burada yaşamayı tercih etsin.

En nihayetinde bir finans merkezi yaratmak istiyorsan orada kimsenin yaşam biçimi cinsi, etnik ve dini aidiyetleri tehdit altında olmamalıdır.

Diğer yandan yaşam gustosunun yüksek, kültür ve sanat hayatının canlı olmadığı bir yerde asla finans merkezi falan olmaz. Çağdaş yaşam biçimine düşman bir iktidarın yönetiminde bir yerin finans merkezi olması işte bu yüzden mümkün değildir.