KRİZ Mİ, O DA NE?

Geçtiğimiz günlerde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, muhalefetin yalanlarla, sahte krizlerle üreticilere güvensizlik aşılamaya çalıştığını iddia etmişti.

Geçtiğimiz günlerde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, muhalefetin yalanlarla, sahte krizlerle üreticilere güvensizlik aşılamaya çalıştığını iddia etmişti.

İktidarın minik ortağı MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’de son grup toplantısında muhalefeti pireyi deve yapmak ile suçladı ve yaşanılan devasa ekonomik krizi görmezden geldi, pire mertebesine indirdi.

AKP Genel Başkanı Erdoğan da önceki bir konuşmasında “Kriz filan sakın ha bunlara aldırmayın, bunların hepsi manipülasyondur, bizde kriz filan yok” demişti.

Ah keşke yok demekle krizler yok olsa da ekonomik krizin tüm ağırlığı altında ezilen, evine ekmek götürmekte zorlanan vatandaşlarımız bir rahat nefes alabilse.

Lakin Atalarımız “korkunun ecele faydası yok” demiş inkâr etmekle, görmezden gelmekle krizler yok olmuyor, saray ahalisi belki inanabilir amma halk kriz olmadığına inanmıyor.

Sokağa çıkıp çarşı pazar dolaşabilen, halk ile konuşup dertleşebilen herkes ortada büyük bir kriz olduğunu ve halkın da yaşanılan bu krizin farkında olduğunu görebilecektir. Tavsiyem Erdoğan, Bahçeli ve benzer düşünen arkadaşlar tebdili kıyafet edip bir halkın arasına karışsınlar, birkaç kahvede oturup çay içip, sohbetlere kulak kabartsınlar, konuşanları dinlesinler halkın yaşanılan krizin ne kadar farkında olduğunu ve bu krizi yaratanlara karşı duyulan öfkeyi açık ve net olarak göreceklerdir.

Bu kriz en büyüklerinden biridir ama elbette yaşanılan ilk kriz de değildir. İnsanlarımızın hafızalarında son 60 – 70 yılda yaşanmış ekonomik krizlerin izleri hala durmaktadır. Ekonomi ve ekonomi tarihi okumuş olanlar ise Osmanlı’dan günümüze bu coğrafyada ekonomik krizlerin hiç eksik olmadığını bilmektedir.

Yüzyıllardır kronikleşmiş olan bu ekonomik krizler üzerinde kafa yoranların hepsi krizin ana nedeni olarak ürettiğinden fazlasını tüketen bir toplumsal yapı ve ihtiyaç duyulan mal ve hizmetleri yeterli miktarda ve nitelikte üretmeyi beceremeyen bir ekonomik sistem olduğunu dile getirmektedirler.

İhtiyaç duyulan mal ve hizmetleri yeterli miktarda ve nitelikte üretmeyi başaramayınca sistem ithalata dayanıyor, ithalat yapabilmek için gerekli olan döviz ise ancak borçlanarak temin edilebiliyor. Bu yüzden de her 15 – 20 yılda bir sistem kitleniyor, borç bulunamıyor ve yeni bir ekonomik kriz ortaya çıkıyor, Türkiye bir krizden diğerine savrulup duruyor.

Peki, Türkün bu makûs talihi yenilemez, ekonomik krizler önlenemez mi?

Elbette önlenebilir ama bu Türk ekonomisinde son derecede ciddi yapısal dönüşümleri gerektirmektedir. Bu yapısal dönüşümleri yapma bilgi ve becerisine sahip bir iktidar gerekli olan kararlılığı gösterebilirse bu yapısal dönüşümler başarılabilir. Lakin Türkiye’de bu yapısal dönüşümü istemeyen bazı lobiler ile çatışmayı göze almak, öncelikle ranta dayalı ekonomiden büyük kazançlar sağlayan baronları tasfiye edebilmek gerekmektedir. Ayrıca Türkiye’de devlet yönetimi ve bürokrasi son derecede sorunludur, devlet aşırı tüketim ve israf yapmaktadır buda zaten az olan kaynakların verimsiz kullanılmasına, kazançsız işlere tahsisine yol açmaktadır.

Ayrıca bu yapısal dönüşümlerin kısa sürede yapılamayacağı, zor ve zahmetli olan bu dönüşüm işinin altına girecek bir siyasetçinin dört beş yıllık bir iktidar döneminde zahmetinin karşılığını alamayacağı gibi bir önyargıda bulunmaktadır.

Oysa Mustafa Kemal Atatürk’ün ne kadar kısa bir süre zarfında ne büyük yapısal dönüşümleri gerçekleştirdiğini, feodal bir tarım toplumu bakiyesinden çağdaş bir sanayi toplumu yaratmakta ne kadar yol aldığı tarihimiz yazmaktadır. Tek ihtiyacımız olan halka ne yapmaya çalıştığını gerçekçi bir dil ile anlatabilecek, popülizm yapmayan, bilgili, becerikli ve kararlı bir yönetim kadrosudur.

Halkımız güvenir inanırsa bu yapısal dönüşümler çok kısa bir süre zarfında başarılabilir ve Türkiye bu kriz döngüsünü kırabilir. Emin olunuz bu yapısal dönüşümler için ihtiyaç duyulan nitelikli insan ve sermaye kaynağı ise yurtiçinde ve yurt dışında yaşayan Türklerde fazlasıyla bulunmaktadır.