İki tarafta da ciddi anlamda bir riyakarlık var.
Görme engellilerin dolma yediği gibi, herkes hesabına geleni, gelir hanesine yazıyor. İşin daha ilginci de bunu hem yapanlar biliyor hem de tiyatro izler gibi onların sahneye koydukları oyunu izleyenler biliyor.
Bizlere de “Kral Çıplak” demek düşüyor…
- Yüzyıl Felsefecisi, Thomas Hobbes’a göre; “doğa halinde insanlar bir anarşi içinde/vahşet içinde yaşıyordu, çıkara dayalı olarak insanların sınırsız bir hürriyet hali vardı ve hürriyet’ in sınırsızlığı insanın insana kurtlar gibi saldırmasına neden oldu.”
Thomas Hobbes’in sözünden yola çıkarsak, “insan insanın kurdudur.” Öyle ya kimse kimseye zorla bir şey yaptıramaz. Zorla yaptırırsa karşılığını da alır. Ancak insan toplulukları içindeki kurtlar kadar dışarıdaki kurtlar asla zarar veremez.
Bu düşüncemizi; “Ağacın kurdu kendi içindedir” ata sözü ile de destekleyebiliriz.
Cemevi’ndeki Atatürk resminin, Hacı Bektaş Veli ve Hz. Ali’nin temsili resimlerinin kaldırılarak yerine başka şeylerin asılmasını kim isteyebilir? İstediyse de verilecek cevap yok mudur?
- Asıl sorun, bu yersiz istekte bulunanlarda değildir. Çünkü isteyenler, ne istediğini biliyor. Ne yapmak istediği açık. Kızmaya bile hakkımız yok. Ama bir çift sözümüz var. Daha dün “Cümbüş evine” dediğiniz yere eğlenmeye mi geldiniz? Öyleyse, keşke cümbüş de getirseydiniz. Muharrem ayı nedeniyle geldiğinize göre, amacınız eğlenmek değil. Başka bir amacınız var.
Doğru ya, seçimler yaklaşıyor, şirin görünmek gerek. Belki de sizin anlayışınızdaki üç beş kişi sizi şirin görecek. Geçmişte Güner Ümit ve Mehmet Ali Erbil gibi “şovmenlerin” bazıları tarafından hoş görüldüğü gibi.
Her zaman istisna da olsa karşımıza çıkan olaylar bunlar. Hoş görmeyeceğiz dayanak olmayacağız. Ödün vermeyeceğiz…
Alevi/Bektaşiler, tarih boyunca gerek Şiiler gerekse Hanefiler gibi yaşamamışlardır. Yavuz’un (Yavuzluk yapıp) 40.000 Alevi/Bektaşi’yi kılıçtan geçirmesinden sonra bazıları “gibi” yaşamaya başlamışlardır.
Zamanın korkak, çıkarcı düzen sevicileri Bektaşiliğin bir yerlerden ilham aldığına inanmak, inandırmak bir yerlere yamanmak istiyorlar. Amaçları bir “şeye” dahil olmak. Bu şahıslara, neyin karşılığı diye sormak gerek.
Oysa Bektaşilik öylesine berrak bir yaşam tarzı ve duruştur ki, hiçbir yere yamanmasına, hiçbir yerden ilham almasına gerek yok. Hele ki Yezit soyundan asla… Ayrıca yüzyıllardır süregelen Alevi/Bektaşi öğretisini kimse kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirememiştir, yönlendiremeyecektir de biline…
Ben bir Bektaşi ailenin çocuğuyum, Bektaşi köyünde doğdum, doğal olarak da Bektaşi’yim. Bu benim için ne yüksek ne de alçak bir mertebedir. Ben neysem toplum içinde “insan” olarak ne kadar varsam o kadarım. Alevilikten, Dedelikten medet umanlar, kendisini toplumun üstünde elit sayanlar asla Alevi/Bektaşi olamazlar. Yaptıkları böbürlenmeden öte gidemezler. O zamanlar geçti. Hele ki buralarda yöneticilik vs. yapıp çıkar peşinde koşanlar kendi amaçlarına ulaşsalar da Alevi/Bektaşi toplumunda “insan” sıfatını asla kazanamazlar.
Benim çocukluğumda; Cem ve Abdal Musa Cem’lerinde kesilen kurbanlar/a (Tığlanırdı), dua edilirdi. Lokmalar dağıtılırdı. Hasta, yatalak olanlara ya da başka bir gerekçe ile Cem’e gelemeyenlere lokma gönderilirdi. Bu lokmaların kemikleri ayak değmeyen, çocukların dahi çiş edemeyecekleri bir yere gömülürdü. Köpekler çıkaramasınlar diye de çıkaramayacakları derinlikte kuyu açılır oraya gömülürdü. Şimdi; inançlar ve gelenekler her gün biraz daha çıkar odaklı değiştiriliyor.