Puson’dan Munson’ a
Türkler ve Korelilerin 1500 yıl öncesinden başlayan dostluklarını anarak başlamış, 1950 yılında, Türk Tugayı’nı Kore’ye gitmek üzere gemiye bindirmiştik.
Önce ilkyazının bağlantısını verelim,
sonra kaldığımız yeden devam edelim…
https://sonsoz.com.tr/makale/19012638/necati-yalcin/kore-savasi-1
Puson, ilk durak 19 Ekim 1950
15 bin kilometre, 22 günlük yol alınmış, ilk gemiyle ilk kafile Puson’a varmıştı. Diğer iki gemi 17 ve 19 Ekim de gelecekti… Askeri ve sivil yetkiler karşıladı. Puson Valisi karşılamada konuştu.
“Uzak bir diyardan kara günümüzde bize
yardım etmek için gelmiş bulunuyorsunuz.
Size hoş geldiniz derken teşekkürlerimizi ve
iyi dileklerimizi sunarız.”
Tugay Komutanı Yazıcı’nın yanıtı Türk askerinin savaşta
göstereceği tutumun ipuçları verir nitelikteydi
“Geçirmekte olduğunuz facianın üzüntüsünü
içimizde duyarak yola çıktık. Haksızlığa
uğramış bir millete, samimi duygularla
yardıma geldik. Kore’nin kurtuluşu için kendi
memleketimizdeymişiz gibi bütün gayretimizi
sarf edeceğimize inanabilirsiniz.”
Savaş öncesi – Taegu
Türk askeri cepheye gittikçe yaklaşıyordu. Şimdi önünde 85 kilometre uzaklıktaki Taegu kenti vardı.
Trenle gidildi. Kumanya yine alışılmadık bir biçimde boldu. 3 öğün düzenlenmiş kumanyalar içinde yok yoktu! Salçalı köfte, etli kuru barbunya fasulyesi, tavuklu pirinç pilavı veya makarna, komposto, reçel, tatlı-tuzlu bisküvi. Ayrı paketlerde çay, kahve, şeker, 3 paket sigara, sakız, sabun, çatallar, kaşıklar… Hatta konserveleri ısıtmak için ispirto ocağı…
İlk öğünden sonra bir panik yaşandı. Bazı konservelerde domuz eti vardı. İkinci öğünde olay çözülmüştü. Üzerinde ‘bacon’ yazanlar kenara ayrıldı. Bu durum Mehmetçiğin Kore’de ilk dualarını almasına neden olacaktı…
Yol boyunca her durakta nicedir et yüzü görmeyen küçük çocuğu bol fakir köylüler vardı. Trenin pencerelerinden yüzlerce asker tarafından et konserveleri başka yiyeceklerle birlikte dağıtılmaya başlandı.
Bu durum, bıyıklı ve kollarında ay-yıldız olan askerlerin Korelilerin ‘bir numarası’ olmasındaki ilk nedenlerden biri olacaktı…
Türk Tugayı’nı karşılayan Güney Koreliler
Mehmetçik ve Koreliler
Yolculuktan sonra Korelilerle ilk temas Taegu’da oldu. Birbiri hakkında çok şey bilmeyen iki millet kolayca kaynaşıyor gibiydi. Koreliler Türkleri bıyıklarından ve kollarındaki ay-yıldızdan kolayca ayırt ediyorlardı.
Birkaç gün geçmemişti ki Koreliler Türkçe, Türkler de Korece kelimeler kullanarak konuşmaya başladılar. Mehmetçiğin, Koreceyi Türkçeye uyarlayıp söylemesi pek hoş bir durum yaratıyordu. Korece,
‘Merhaba, nasılsınız?’ anlamındaki ‘Ah niyon hasın nigah’ olan kelimeler, Mehmetçiğin ağzında, ‘Anlıyon hısım nikâhtan’ şekline dönüşüvermişti! El kol hareketleri de eklenince dostluklar başlamıştı bile. İlk günlerde başlayan dostluk hiç bitmeyecekti…
Taegu’da savaşın hissedildiği anlar da oldu. Özellikle geceleri sıkça silah sesleri geliyordu. Bunun nedeninin gerillalar olduğunun öğrenilmesi çok zaman almadı. BM ordusunun taarruzuyla dağılan tümenlerden dağlara çekilenler ve onların güneydeki sempatizanları büyük tehlike oluşturuyorlardı. Her taşın altından çıkmaları söz konusuydu ve bu durum büyük bir tedirginlik yaratıyordu.
Dillerini anlamasalar da ilk günden dostluklar başlamıştı bile
Bir yolculuk daha
Bir ay dolmadan cepheye yolculuk için hedef 450 kilometre kadar uzaklıktaki Munson’du. Birliğin yüzde 75’i yaya (3500), kalanı motorluydu. Yaya birlikler trenle giderken motorlu birlik karayoluyla gidecekti. Kara yolunda trafik yoğundu ilk şehitler iki gündeki trafik kazalarında oldu. İki askerimiz hayatını kaybetti…
Bu noktadan sonra az önce değindiğimiz gerillalar Türk askerini bekleyen gizli tehlikeydi. Kuzey Koreli ve Çinlilerin sıkça gerilla taktikleri uyguluyorlardı. Kuzeyliler 40, Çinliler 20 yıldır bu taktiklerle savaşmaktan usta birer gerillaydılar. Gerillalar en iyi askerlerden seçiliyor, ciddi eğitimlerden geçiyorlardı. Hatta lisansüstü yapar gibi bir de üst seviye eğitim alanları da vardı. Ölü veya yaralı BM askeri veya köylü kıyafetiyle sızmalar yapabiliyorlardı. En çok kullandıkları silahsa el bombası ve bubi tuzağıydı…
Devam edecek…