savaş zamanı Amerika’sının ve Broadway’in perde arkasının benzersiz bir portresini de çiziyor. Açıkça dile getirilmese de, o zamanlar oldukça dar görüşlü olan New York tiyatro camiasının Larry’ye gösterdiği değişken yakınlık, ortamın eşcinsel erkekler için nispeten güvenli olduğunun göstergesi. Bu örtük kabullenmenin bile, gizliliğe gömülmenin yalnızlığını hafifletmeye pek yardımcı olmadığı tabii ki başka bir gerçek. 31 Mart 1943 akşamı, ünlü söz yazarı Lorenz Hart, duygusal bir çöküntü yaşar. Eski ortağı besteci Richard Rodgers, Sardi's Bar'da yeni müzik prodüksiyonu "Oklahoma!"nın başarısını zaferle kutlarken, Hart kendi kariyerinin ortağının başarısının gölgesinde söndüğünün acı gerçeğiyle yüzleşir. Yağlı saçı ve biraz dağınık resmi kıyafetiyle morali bozuk Larry en iyi günlerinde olmasada, keskin zekâsına tam anlamıyla hâkim ve özgüvenli. Oscar’lık performansıyla Hawke, Larry’nin eşcinselliğini yansıtırken aynı zamanda Elizabeth ile romantik bir gelecek fantezisini de dokunaklı bir ikilik olarak ortaya çıkarıyor…
Hart'ın hayatında şüphe, özeleştiri ve derin bir orta yaş kriziyle dolu bir dönüm noktası, kırılma noktasını anlatıyor film. Bu ilginç adamın yazdığı şarkıdan film adına taşınan ‘Mavi Ay’ deyişi çok muhteşem metafor. Bir yılın 365 ya da 366 gün sürmesi nedeniyle yılın 13'üncü dolunayı normal isimlendirmelere uymuyor. Bu nedenle Mavi Ay olarak adlandırılıyor. İngilizce'de nadiren meydana gelen şeyleri anlatan "Mavi Ay'da bir" (once in a Blue Moon) deyimi de bu durumdan geliyor. Dilimize tercüme edecek olursak 40 yılda bir gelen bir adamı anlatıyor film. Seyrederken gözlerimin önüne boysuzluğu posu ve yaşanmışlıklarıyla Larry’i ansıtan bir başka ‘Mavi Ay’ adam dönemine kadar ikinci sınıf olarak görülmekte olan afişin bir sanat olarak değer kazanmasını sağlamış sanatçı Henri de Toulouse-Lautrec geldi.
O’da köklü bir Fransız aileye mensup olmasına rağmen yaşamını aristokratların arasında değil, aristokratların hor gördüğü kenar mahallelerdeki eğlence hayatının içinde yaşadı. Özellikle Moulin Rouge pavyonunu anlatan resimleriyle büyük üne kavuştu. Larry gibi erken yaşta, 36 yaşında ölen ressam, çok kısa ömründe çok sayıda eser üretti ve Van Gogh gibi ressamlarla birlikte Artizlenimcilik akımının en tanınmış ressamlarından birisi oldu. Bütün gününü Can can Dansçılarını resmetmekle geçiren Lautrec onlarla ve Moulin Rouge gelenlerle çizimleri aracılığıyla muhabbet ederdi. Filmin kaçmadı bu can alıcı ayrıntı. yapımcıları etkilenmişler midir bilmem ama benim gözümden kaçmadı bu can alıcı ayrıntı.