KAZA(!)

24 Ekim 2021 günü genç bir doktorumuz, bir kazada Rümeysa Şen yaşamını yitirdi.

24 Ekim 2021 günü genç bir doktorumuz, bir kazada Rümeysa Şen yaşamını yitirdi.

Buna kazadan çok cinayet demek daha doğru olur. Kaza beklenmeyen, öngörülemeyen bir durumdur. Sonucu yaralanma, ölüm, hasar olabilir. Bunun için de çeşitli ulaşım ve sigorta önlemleri alınmıştır.

Doktor Rümeysa Şen’in yaşamını yitirmesi bir kazadan çok cinayet olarak nitelendirilmelidir. Cinayet!

Bir cinayet varsa suçlusu da vardır! Yok, gibi gözüküyorsa, olmalıdır. Bulunamıyorsa bulunmalıdır. Suçlamak veya suçlu diye adlandırmak doğru değilse bir sorumluluk yüklenmelidir.

Yaklaşık yirmi yıl ders verdiğim Tıp Fakültesi’nde uzman doktorların, pratisyen asistanların ve intörn (son sınıf) öğrencilerimin sorunlarını yakından gözleme olanağım oldu. Çalışma koşulları gerçekten çok ağır. Uykusuz geçen 36 saatlik nöbetler çok sık. Bu süre içerisinde yüzlerce hastayla ilgilenmek, uygun ilaçları uygun dozlarda, günün belli saatlerinde hastaya vermek büyük dikkat ister. Yanlış bir uygulama insan yaşamında çok ciddi sorunlara veya yaşamı yitirmeye neden olabilir.

25 yaşındaki genç doktorumuz 36 saatlik uykusuz ve çok yorucu bir nöbetin arkasından farkına varmadan park halindeki bir ıra arkadan çarparak yaşamını yitirdi. Cıvıl cıvıl bir yaşam, bir biliminsanını yaşamını yitirdi.İlkokuldan üniversiteyi bitirinceye kadar bir öğrencinin eğitimi ne kadar

Bunu bir kaza olmadığını bir cinayet olduğunu bilmemiz gerekir. Sağlık sistemimizin ne kadar içler acısı durumda olduğunun da göstergesidir. Bu cinayetten Sağlık Bakanlığı yetkilileri, bu sağlık politikasını sürdüren iktidar sorumludur. Türk Tabipleri Birliği (TTB) sürekli uyarılarda bulunmuş, çalışma koşullarının iyileştirilmesini, hastanelerimizde hizmetleri aksatmayacak sayıda doktor ve sağlık görevlileri bulundurulmasını, birimlerde hizmetin daha hızlı ve eksiksiz verilmesini talep etmiştir. Meslek örgütü olarak bakanlıktan beklentilerini sürekli dile getirmiştir. Bu beklentileri karşılayamayan bakanlık doğan sıkıntıların, hekimlerin can kaybı ile sonuçlanan ölümlü kazaların baş sorumlusudur.

Liyakatsiz yöneticilerin yüklenemeyecekleri sorumlulukları alması, yapamayacakları görevlere getirilmesi, bunların devamı olarak keyfi uygulamaları tüm kamu kurum ve kuruluşlarında yaygınlaştı, son yirmi yılda. Çoğu bakanlıkların tarikatların denetiminde olduğunu okuyoruz basından. Sağlık Bakanlığı’nın da Menzilcilerin kontrolünde olduğu yazılıp çiziliyor. Bu kişilerden verimli bir çalışma beklenemez. Bulundukları alanı politikleştirmekten öte bir iş çıkaramazlar. Gelişmeler gösteriyor ki Sağlık Bakanlığı yeterli sağlık politikaları geliştirmekten uzaklaşmıştır. Köklü bir değişiklik yapılmadan doktorlarımızın verimli çalışmaları beklenemez. Doğal olarak bu durum tüm taşra birimlerine yansıyacak, hastanelerimizde hastalarımız perişan olacaktır.

Cehaletten güç alan hasta yakınlarının hekimlerimize karşı fiziki şiddet uygulamaları da işin bir başka çıkmaz! Bu kişilerin hastamızı iyileştirmek, sağlığına kavuşturmak üzere hastanede bulunan hekimlerin çalışmalarını kolaylaştırmak yerine darp etmeyi seçmesi de bir başka olumsuz boyutu sağlık yaşamımızın.

Meslek örgütü olan Ankara Tabipler Odası bunu bir iş cinayeti olarak ele alıp Sağlık Bakanlığı hakkında idari ve hukuki girişimlerde bulunmalıdır.

Çok yazık oldu genç doktorumuza. Umarım yeni kayıplar yaşamayız.