Kelimenin tam anlamıyla birçok anlamda fırtına gibi bir haftayı geride bıraktık. Bunlardan biri, A Milli Takımımızın, neredeyse avucunun içine kadar gelen Portekiz’i eleme şansını, Burak Yılmaz’ın kaçırdığı penaltıyla auta atmasıydı.
Evet o penaltıda auta giden top değil Katar’a gitme şansımızdı. Şayet o penaltıyı atsak skor 2-2’ye gelecek ve o motivasyonla çok kuvvetle muhtemeldir ki, doksan dakika beraberlikle tamamlanacak ve uzatmaya gidecek belki de penaltılara kalabilecekti. Yani kısacası, çok önemli bir iş başarılıp, İtalya Kuzey Makedonya maçının galibiyle Katar’a gitme yolunda bir karşılaşma daha oynanabilecekti. Üstelik, o maçın ağır favorisi ve omzunda son Avrupa şampiyonu apoleti olan İtalya, kendi evinde ağırladığı Kuzey Makedonya’ya 1-0 kaybedip elenince şansımız çok daha artmış olacaktı. Tabi ki, oynanmamış bir maç için skor söylemek tahminden öteye gitmez ancak, yukarıda sıraladıklarım, mantığa en yakın olasılıklardı diyebilirim.
Neyse uzun etmeyelim ve üzüntümüzü dile getirip, diğer bir konuya geçelim.
Tahkim Kurulu, MHK’nın yaklaşık yirmi gün kadar önce, komik bir kararla görevden aldığı hakemlerin ve gözlemcilerin itirazlarını kabul etti. Kararın bozulmasıyla birlikte söz konusu hakem ve gözlemciler, kalan maçlarda görevlerine devam edebilecekler. Tabi bu kararın işlerlik kazanabilmesi, MHK’nın hakem atamalarında, bu isimleri görevlendirmesiyle mümkün. Yani, “Ses var görüntü yok” hesabı, bildikleri telden çalmazlarsa. Çünkü, Tahkim Kurulu’nun aldığı karara şeklen bir şey söyleyemeyen MHK, görevlendirmelerde bahse konu hakemlere maç vermemeyi planlıyormuş.
Şurası kesin, bu durumun iki önemli sonucu var. Bunlardan ilki, Cüneyt Çakır’ın önündeki engelin kalkışıdır. Zira saçma sapan bir kararla önü kesilen hakem camiasındaki gururumuzun yeniden Katar yolu açılmış oldu.
İkinci sonuç ise, eğer asgari bir mantığa sahipse, neden ve nasıl olduğunu sanırım pek kimsenin, hatta kendisinin bile anlayamadığı bir şekilde göreve getirilen MHK Başkanı Ferhat Gündoğdu’nun, tahkimin verdiği bu karar nedeniyle istifasını sunmasıdır.
Evet, haftaya damgasını vuran bir başka olay da, Spor Kulüpleri ve Spor Federasyonları Kanunu Teklifi’nin TBMM Başkanlığına sunulmasıydı. Bu tarihi olayı ve detaylarını önümüzdeki haftalarda irdelemek üzere bırakıyor, çok kısa olarak Galatasaray’ın olağan genel kuruluna da değinmek istiyorum.
Ne Galatasaray ilkelerine, ne de başka bir spor kulübü tarzına uymayan bir şekilde basına kapalı olarak yapılan ve 22 saat süren genel kurulda, Burak Elmas ve yönetiminin, idari olarak ibra edilmemesi kuşkusuz kulüp tarihine yazılacaktır. Tüzük gereği otuz gün içinde seçimli genel kurula gitmek zorunda olan Galatasaray’daki bu gelişmenin önümüzdeki günlerde nelere gebe olduğunu hep birlikte göreceğiz.
Kalın sağlıcakla…