Karıncalar ve Balıklar

Afrika’nın uçsuz bucaksız topraklarında ilkbahar aylarında yağmurların etkisiyle oluşup sonrada kavurucu yaz sıcağında yok olan geçici...

Afrika’nın uçsuz bucaksız topraklarında ilkbahar aylarında yağmurların etkisiyle oluşup sonrada kavurucu yaz sıcağında yok olan geçici göller vardır. İşte bu göllerin oluşmasına tanık olan yerlilerin bir sözü vardır.

“Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları…”

Yani üstünlük bugün karıncadaysa yarın balığa geçebiliyor. Karınca ya da balık olmanın sağladığı üstünlüğe sevinmek kendimizi kandırmaktan öte bir anlam taşımıyor, çünkü kimin kimi yiyeceğini gerçekte “suyun hareketi“ belirliyor.

Demokratik zihniyetin olgunlaşmadığı geri kalmış ve gelişmemiş ülkelerde belli aralıklarla yapılan seçimler hikayedeki suyun hareketine benzer. Bu ülkelerdeki insanlar seçimlerde hikayedeki balıklar ve karıncalar gibi hareket ederler. Balıklar ve karıncalar nasıl ki şartlar ve durumlar değiştiğinde güçlü olanın daha az güçlü olanı yok ettiği doğa kanunlarının en üstünde bulunan besin zincirine uygun hareket ediyorlarsa, demokratik olgunluktan çok uzakta az gelişmiş toplumlarda ki insanlar da hikayedeki balıklar ve karıncalar gibi davranış gösterebiliyorlar. Fakat, akıl teri akıtarak binlerce yıldır süregelen insanlık tarihine baktığımızda böylesi bir seçimin toplum yararına olacak şekilde sonuçlar yaratmadığını ve güzellikler yaşatmadığını görüyoruz. Balıklarda ve karıncalarda olmayan ama bizde olan akıl birlikte yaşamamızı, toplum yararına olacak şekilde davranış geliştirerek geleceğin daha iyi olmasını sağlayıcı sonuçlar üretmemizi gerekli kılıyor.

Türkiye siyaseti uzun yıllardır bir tarafın diğer tarafı yediği, yuttuğu, yok ettiği ve bir tarafın diğer tarafa üstünlük kurarak yönettiği durumu yaşıyor. Toplum ikiye bölünmüş durumda ve bir taraf balıklar gibi davranırken diğer tarafta karıncalar gibi davranıyor. Bir taraf suyun hareketine bağlı elde ettiği üstünlüğü kullanarak diğer tarafı yıllardır yiyor, sindiriyor ve yaşama hakkı tanımayarak ötekileştirip yok ediyor. Fakat, sonucu her zaman suyun gel-git hareketi belirliyor. Türkiye’yi çok yakında yeni bir gel-git hareketi bekliyor. Suyun engellenemeyen ve değiştirilemeyen hareketine bağlı olarak üstünlük el değiştirecek gibi…Bu sebeple; “Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları…” cümlesindeki canlılık tarihiyle eşdeğer gerçekliği görmek gerekiyor. Yani üstünlük bugün karıncadaysa yarın balığa geçebiliyor. Karınca ya da balık olmanın sağladığı üstünlüğe sevinmek kendimizi kandırmaktan öte bir anlam taşımıyor, çünkü kimin kimi yiyeceğini gerçekte “suyun hareketi“ belirliyor.

Geri kalmış ve gelişmemiş toplumlar böylesi durumlarda hikayedeki balıklar ve karıncalar gibi davranabilirler. Bu onların demokrasi kültürünün ve toplumsal gelişmişlik düzeyinin onlara sunduğu bir seçim ya da seçimsizlik hali olabilir. Demokrasi, güçlü olanın daha az güçlü olana yaşam hakkı tanımadığı bir yönetim değildir. Geri kalmış gelişmemiş toplumların sorunu işte tam da budur. İşte bu sebepten; bu tür toplumlarda demokrasi kültürü gelişmiyor. Çünkü; bu tür toplumlarda değişen durumlara ve şartlara bağlı olarak balık ya da karınca olmak insanların DNA’larına işlenmiş kader gibi algılanıyor. Balık mı ya da karınca mı olduğun suyun hareketine bağlı olarak kısa süreli bir üstünlük sağlıyor. Ama sonrası yok. Zamanı geldiğinde bir önceki dönemin güce sahip olanı, bir sonraki dönemin güce sahip olanına yem olabiliyor. Süregelen bu anlayış ise her zaman aynı davranışları doğuruyor ve çatışmacı bir kültür oluşturuyor. Oluşan çatışmacı kültür ise bu özelliğe sahip toplumu daha ileriye ve daha iyiye götürmüyor.

Siyaseti bir tarafın diğer tarafı yendiği, yediği, sindirdiği ve yaşama hakkı tanımadığı bir durum olarak görmek, millete yapılacak en büyük kötülüktür. Çünkü; böyle bir anlayış bu anlayışa sahip bir milleti geliştirmez, değiştirerek daha iyi hale getirmez, hep geriye götürür ama ilerletmez.

Bu yazı, ancak hikayedeki suyun hareketine benzer belli aralıklarla seçimler yapılırsa demokrasinin olacağını ve adil yapılan seçimlerin sağlıklı demokrasiler için çok gerekli olduğunu, ama balıkların ve karıncaların davranışlarına benzer sonuçlar doğurmayacak şekilde demokrasi kültürünün de oluşturulması gerektiğini göstermek için yazılmıştır.

Her seçim bir karardır. Her karar bir seçimdir. Bu sebeple; insanlar hayatta seçimleriyle var olurlar ve seçimleriyle yaşarlar. Sonra yaptıkları seçim ile başkalarına da aynı hayatı yaşatırlar.

Seçen seçtiğini sadece kendisi yaşamaz, en sevdiği kişilere de ve başka diğer insanlara da yaşatır. Bu yönüyle suyun hareketi seçim yapması için insanlara bir fırsat sunsa da, seçimin sonucuna bağlı olarak nasıl davranıldığı insanların olgunluğunun göstergesidir ve bu durum bu yönüyle geleceği belirleyen bir güce sahiptir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; insan olmak ve insan gibi davranmak, değer odaklı olup daha iyi bir gelecek için çalışmak ve yaşamak, suyun hareketine bağlı gelişen karınca ya da balık olmanın sağladığı üstünlüğe sevinmekten çok ileri de bir anlayış gerektiriyor.

Maalesef bazı toplumlar bunun farkında olmadığı için Afrika yerlilerinin uçsuz bucaksız topraklarda ilkbahar aylarında yağmurların etkisiyle oluşup sonrada kavurucu yaz sıcağında yok olan geçici göllere bakarak aklı olan her insana ders veren sözünü gerçek yapıyor.

“Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları…”

Seçim size ait.

Karınca mısınız?, Balık mısınız?

Seçim size ait.

Karınca mı olacaksınız?, Balık mı olacaksınız?

Yoksa olgun insan olmanın kriteri olan “senin gibi düşünmeyeni yaşatmakla ilgili sorumluluk mu üstleneceksiniz?”