AKP iktidarının en doğru işleri bile en eğri bir şekilde yapabilmesini sağlayan özel bir yeteneği bulunmaktadır. İşin açığı fırsatçılıkta da AKP iktidarının eline kolay kolay kimse su dökemez.
Son olarak iktidar pandemi nedeni ile alınan tam kapanma kararını kendince bir fırsata çevirerek ortaya konu ile tamamen ilgisiz olan, alkol satışına yönelik bir yasak getirdi.
İktidar böyle bir yasağın hır çıkaracağını bilmiyor mu?
Elbette biliyor, zaten derdi de itirazlar gelsin, hır çıksın ki bende kendi muhafazakâr, dindar tabanıma dönüp; “bakın bunlar mübarek ramazan gününde bile içki içme derdindeler” diyerek etrafımda bir konsolidasyon yaratayım, pandemi ve ekonomi yönetiminde ortaya çıkan beceriksizliklerimi bu tartışma arasında gargaraya getireyim diyebilmek.
Bu noktada muhafazakâr tabanın konsolide olmasını engelleyebilmek için muhalefet ve aydınlar tepkisiz kalmayı tercih ederlerse de fırsat bu fırsat kendi yaşam biçimimi ve inancımı bu ramazan gününde onlara dayatabilmiş olurum diye düşünüyor.
Hesap basit, nasılsa dindar muhafazakâr kesim bu yasağa tepki vermez, hatta hoşlarına bile gider, alkışlarlar, ramazan ayında içki almayı ve içmeyi seçen diğer kesimde zaten bana oy moy vermez, onların da canları cehenneme diye düşünüyorlar.
Bakınız Türkiye Cumhuriyeti devleti bir demokrasidir, bu ülkede laik hukuk sistemi uygulanır, herhangi bir dinin şeriatı uygulanamaz. İktidar başta olmak üzere hiç kimse dini bir yasağı, uygulamayı ya da ibadeti kimseye dayatamaz!
Bu ülkeyi yönetmek üzere seçilen ve bizlerin ödediği vergiler ile maaşlarını alan yöneticilerin vatandaşlarımıza, kendi inançları çerçevesinde dayatma yapması asla ve kat’a kabul edilebilecek bir şey değildir.
Konuştukları zaman “senin dinin sana, benim dinim bana” diyerek inançlarının dayatma içermediğini iddia edenlerin önlerine çıkan her fırsatta dayatmacı tavırlar alması açıkça bir çifte standart ve ikiyüzlülüktür.
Aslında ne yazık ki muhafazakâr, dindar kesime yaslanan iktidar her nedense alkole karşı oldukları kadar; hırsızlığa, rüşvete, yolsuzluğa ve kayırmacılığa karşı yada tepkili değiller.
Oysa İslam inancı dahil bütün dinler öncelikle hırsızlığı ve insan hakkı yemeyi kesinlikle yasaklar bu suçun cezası da Kuran’da açıkça yazar. İslam dininde içki içmenin ise Kurani olarak herhangi bir cezası yoktur.
Diyanet işleri başkanlığı tefsirine göre, Mâide Suresi 38. Ayette: “Hırsızlık eden erkek ve hırsızlık eden kadının yaptıklarına karşılık bir ceza, Allah’tan bir ibret olarak ellerini kesin. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.” ve Bakara Suresi 188. Ayette ise “Birbirinizin malını haksız yollarla yemeyin. Başkalarına âit bazı malları, günah olduğunu bile bile haksız yolla yemek için mevki ve makam sahiplerine rüşvet vermeyin.” denir.
Oysa içki konusunda Kuranda sadece ve sadece bir öğüt vardır ve herhangi bir cezaya da hükmedilmemiştir.
Gene Diyanet İşleri Başkanlığının tefsirine göre Kuran’da içki ile ilgili olarak,:
Mâide Suresi 90. Ayette “Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerden ibarettir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” ve 91. Ayette “Şüphesiz şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” denmektedir.
İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık konu ile ilgili olarak yaptığı bir tweetter paylaşımında; “İçkinin Kur’an’da cezası yok. Kur’an’da 4 hakikî, 1 mecazî ceza var; Öldürmek (Bakara; 178), Çalmak (Maide; 38), Zina (Nur; 2) İftira (Nur; 4) ve mecazi olan Kenz-kendine servet yapmak- (Tövbe; 34-35).“ olarak konuya açıklık getirmiştir.
AKP iktidara yürüyüşüne başladığı yıllarda yolsuzluk, yasaklar ve yoksulluk ile mücadele edeceği sözünü vermişti. Bugün gelinen noktada ise AKP adı yolsuzluk, yasaklar ve yoksulluk ile özdeşleşmiş bir halde bulunmaktadır.
AKP’ye oy veren, destek olan muhafazakâr, dindar kesim açığa çıkan hırsızlık, rüşvet ve yolsuzluk olaylarına içkiye verdiğinden daha sert bir şekilde tepki vermezse iktidar bu konuyu istismar edecek ve asla makule gelmeyecektir.
Ben bu alkol yasağına seküler kesimin değil, dindar muhafazakâr kesimin, insan hak ve özgürlükleri bağlamında itiraz etmesinin, demokrasimiz açısından büyük bir gereklilik olduğunu düşünüyorum ve buradan da onlara böyle bir çağrıda bulunuyorum.