KARADENİZ BÖLGESİNİN SESSİZLİĞİ VE ÖTESİ…

Karadeniz, İkinci Dünya Savaşı’nın ortalarında Dünya’ya geldiğim bölge. Rize’nin Pazar ilçesinin Apso Köyü’nde doğduğumda savaşa neden...

Karadeniz, İkinci Dünya Savaşı’nın ortalarında Dünya’ya geldiğim bölge. Rize’nin Pazar ilçesinin Apso Köyü’nde doğduğumda savaşa neden olanların ve savaşanların döktüğü kanlarla kırmızı renkte idi Avrupa toprakları. Apso köyünün şimdiki adı Suçatı, ancak Apso adı yaşıyor, yaşatılıyor.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün yönetimindeki Türkiye, tüm baskılara ve yönlendirmelere karşın savaşa girmeyerek, belki milyonu aşkın insanın, her türlü hayvanın kanını ve canını kurtardı. Bombalarla, ağır silahlarla cennet ülkemin ormanlarını, ovalarını, dağlarını, denizlerini, göllerini, kentlerini korudu.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü, Başbakan Refik Saydam’ı, 1942 yılında Refik Saydam’ın ölümünden sonra Başbakan olan Şükrü Saraçoğlu’nu, çalışma arkadaşlarını ve TBMM üyelerini onurla anıyorum. Onların karar ve onayları olmasaydı, belki doğmayacak veya babasız, amcasız, dayısız, öğretmensiz kalacaktım. Dayım İsmet Sümer, komşu köy Başköy İlkokuluna kaydettirmeyecek, amcam Besim Sümer beni Ankara’ya getirerek yaşantımın sonrasını çok olumlu etkileyemeyecekti. Anne Selma Sümer (Gürtuna) ile evlenemeyecek, iki kızım Şirin Sümer ve Deniz Sümer, sonrasında da torunlarım Yunus Cem Çubukçu ile Defne Özdemir doğamayacaktı.

Gençlik, demokrasi, sporda demokrasi, şiddetsiz Türkiye, dostluk ve barış için yaptığım gönüllü çalışmalar, yazdığım yazılar ve kitaplar olmayacaktı. Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu, illerdeki Amatör Spor Kulüpleri Federasyonları, Türkiye Gençlik Birliği Derneği, Türkiye Gençlik Federasyonu ve Şiddetsiz Toplum Derneği kurulamayacak, belki geç veya farklı isimlerle oluşturulacaktı. Başkanlığını Dr.Metin Özarslan’ın yaptığı Ankara Kulübü Derneği, “Ankara’ya Değer Katanlar Ödülünü” başka bir insana verecekti.

Denizinden, tatlı suyundan ve toprağından çıkan doğal ürünlerle beslenmiş ve büyütülmüş bir Karadenizli olarak, 29 Haziran-6 Temmuz arasında Rize, Pazar ve Apso köyünde idim. 8 gün boyunca televizyon izleyemedim, radyo dinleyemedim, gazete okuyamadım. Ankara’da, haberleri değişik televizyonlarda izleyen bir insan olarak bir iki akşam sonra, televizyonsuzluğa, gazetesizliğe alıştım. Telefonla Ankara’daki dostlarıma sorduğumda, değişen veya önemli bir konunun olmadığı söylendi. Yazıyı, Pazar ilçesinde bir internet kafede hazırladım. Yazının yayınlandığı gün Ankara’da olmayı planladım. Bakalım, önemli bir olay veya konu oldu mu, olmadı mı, anlayabileceğim.

En çok kadına şiddetin olup olmadığını merak ettim. Umarım, hiçbir kadın veya kimse, bir canlı öldürülmemiştir. Umarım, siyasetteki yalan, iftira, hakaret, sahte video, afiş veya belgeler üretilmemiştir tekrar. Umarım, evimdeki ilk akşam haberlerinde, Karadenizin yeşil doğasından ve temiz havasından aldığım güç ve umudu azaltacak haberleri, konuşmaları, demeçleri görmem. Umudum dedim, alışkanlıkla. Yoksa, yaşadığım sürece hiçbir kişi ve yukarıda belirttiğim savranış biçimleri umudumu azaltamaz, asla yok edemez.

Karadenizde yeşil bir sessizliği yaşadım. Yanımda çok sevdiklerim, uzağımda yine çok sevdiklerim. Mutluluk ve özlem, yine etrafımı sardı. Kavuşmak umudu, özlemi, dayanılmaz olmaktan uzak tuttu.

Yeşil doğa, yeşil bir sessizlik dedim yukarıda. Sessizliği bir de ötesi var. Gelecek hafta yazacağım sessizliğin ötesini. Hiç de olumlu olmayacak. Karadenizli, köylü, kentli, doğasını, çevresini, bahçesini, deresini, ırmağını, dağını, ormanını kirletiyor mu, koruyor mu, halk ve kamu görevlileri, yerel yönetimler ne yapıyor, sizlerle paylaşacağım. Aynı bilgiler, algılar ve yorumlar Karadenizlilere de gönderilecek.

Köyümde ve uğradığım köylerdeki sohbetler siyasete kayınca şunu gördüm. O kadar çok görüş, algı ve ifade farklılığı var ki. Hayret ettim, bu kadar çok farklılık nasıl olabiliyor? Ancak birlikte, yanyana, yakın veya aynı evde yaşamanın başarıldığı, saygılı, hoşgörülü ortamlar umudumu korudu, artırdı.

Siyasal partilerde tanıdığım her insanda gönüllü hizmet yapma ve üretme isteği var. Sanıyorum, seslerini, görüşlerini Ankara’ya ulaştırmada çok sorun yaşıyorlar. Sohbetlerde, sadece bir kenti değil, bir ülkeyi, hatta kocaman dünyayı olumlu etkileyecek görüşlere tanık oldum. Kesinlikle eminim ki, bu gönüllü ve yürekli insanların bu bölgelerde ve ülke düzeyinde yeterince etkili olmaları sağlanamıyor. Ankara ile iletişim yetersizliği ise Ankara için de bir kayıp, hepimiz için de, ülkemizi için de. Demokrasi ve iletişim eksikliğinin olumsuz sonuçları çok pahalı ve kalıcıdır, bu böyle biline.

O zaman, sıkça yinelediğim gibi, sorun, iletişim, örgütlenme, demokrasi ve adalet kavramlarında düğümleniyor. 4 kavramı; iletişim, örgütlenme, demokrasi ve adaleti tutsak almış bu düğüm çözülmedikçe,insan, hayvan ve çevre haklarına yönelik zorluklar artarak sürecek.

Yazımda belirttim, gelecek yazımda, Karadenizin sessizliğinin ötesini işleyeceğim. İletişim, örgütlenme, eğitim gibi temel kavramların yokluğundan veya ekskliğinden, Karadeniz köylerinin, kentlerinin, doğasının, hayvanlarının ve insanlarının nasıl olumsuz etkilendiğini, isteyerek olmasa da yerin üstündeki cennetin nasıl cehenneme doğru götürülmeye çalışıldığını, Türkiye sevdalısı bir Karadenizli olarak anlatmaya çalışacağım.

Karadeniz ve yeşil sessizliğin ötesi, neden çöpsüz, tertemiz, yeşil ve müzik tadında sesi olmasın.