Karaborsacılık

Karaborsacılık, genellikle ekonomik kriz veya belirsizlik dönemlerinde piyasalarda ürünlerin fiyatlarının normalin üzerinde yükseltilmesi veya normalin altında düşürülmesi amacıyla yapılan spekülatif işlemlerdir. Bu tür işlemler genellikle yasa dışıdır veya en azından etik açıdan sorgulanabilir.

Karaborsacılık, talep ve arz dengesinin bozulduğu, tedarikin sınırlı olduğu veya ürünlere olan erişimin kısıtlandığı durumlarda ortaya çıkar. Örneğin, savaş ya da doğal afetler gibi beklenmedik olaylar sonucu tedarik zincirleri bozulduğunda veya belirli bir ürünün ithalatı yasaklandığında, karaborsacılar bu ürünleri normal fiyatın çok üzerinde satın alabilirler ve ardından yüksek fiyattan satışını yapabilirler.

Karaborsacılığın toplum refahı açısından son derecede olumsuz sonuçları vardır. Ürünlerin yapay olarak yükseltilen fiyatları, tüketicilerin ihtiyaçlarını karşılamalarını zorlaştırabilir ve ekonomik eşitsizliği artırabilir. Aynı şekilde, ürün fiyatlarının aşırı düşürülmesi de üreticileri olumsuz etkileyebilir.

Ülkeler genellikle karaborsacılığı engellemek veya kontrol altına almak için yasal önlemler alırlar. Fiyat tavanları veya tabanları belirlemek, ürünlerin stoklarını artırmak veya karaborsacıların faaliyetlerini izlemek gibi adımlar atılabilir.

Türk ceza kanununda da karaborsacılığı engelleyecek hükümler vardır.

Bu suç Mal veya Hizmet Satımından Kaçınma Suçu olarak tanımlanmıştır.

“ TCK Madde 240: Belli bir mal veya hizmeti satmaktan kaçınarak kamu için acil bir ihtiyacın ortaya çıkmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” Demektedir.

Elbette karaborsacı bir mal ve yahut hizmeti satmaktan kaçınırken bu malın turşusunu kurmamakta, normal fiyattan değil ancak normal fiyatın çok ama çok üstünde bir fiyattan satmayı kabul etmektedir.

Bakınız son zamanlarda Türkiye’de emlak piyasasında bir tür karaborsa faaliyeti oluşmuş bulunmaktadır.

Bir taraftan kontrolsüz bir yabancı göçü diğer taraftan ise deprem etkisi ile oluşan yoğun talep özellikle de konut kira ve satış fiyatlarından son derecede fahiş bir yükselişe neden olmuştur.

Diğer yandan on ilimizi vuran deprem birçok konutu yıkmış, birçoğunu ise kullanılamaz bir hale getirmiştir ve bu durum ülkedeki konut stokunda ciddi bir azalmaya yol açmış bulunmaktadır.

Fakat depremin etkisi bu kadarla da kalmamıştır deprem de evim yıkılacak, altında kalıp öleceğiz ya da yaralanacağız korkusu ile birçok vatandaşımız depremden etkilenmeyecek daha güvenli bölgelere taşınmaya niyetlenmiştir. Bu da özellikle depremden etkilenmeyeceği bilinen bölgelere yönelik çok ciddi bir talep yoğunlaşmasına neden olmuştur.

Ayrıca yaşanan büyük ekonomik krizin yarattığı sonuçlardan biri de yeni konut üretiminin gerekli olan düzeye çıkarılamaması olmuştur.

Eh arz kısıtlı talep yoğun olunca bir mal ya da hizmetin karaborsaya düşmesi de kaçınılmaz olmaktadır. Bu gün memlekette bir ev bulmak ve makul bir bedel karşılığında kiralamak neredeyse imkânsız bir hale gelmiş bulunmaktadır.

Kira fiyatlarındaki artış döviz kurları veyahut da altın fiyatlarındaki artıştan birçok ama çok daha fazladır. Elbette bu gün iktidarın yarattığı enflasyonun hiperenflasyon seviyesinde olması ve gelecekte yaratılacak enflasyon miktarının belirsizliği de kiraları rasyonaliteden koparan bir diğer unsur olmuştur. Birde kira artışlarına getirilen % 25’lik sınır işlerin hepten şirazesinden çıkmasına yol açmıştır.

Makas o kadar açılmış ve fiyatlar o kadar rasyonaliteden kopmuştur ki daha 2018 yılında 1550 lira kirası olan bir gayrimenkule o zamanki kurla 250 dolar civarında aylık kira ödenirken bu gün aynı gayrimenkule 25 bin lira yani 925 dolar civarında bir kira istenmektedir.
Şimdi bunun adı karaborsacılık değil de nedir?

Peki, iktidar bu karaborsacılığa arşı ne yapıyor ne gibi bir önlem alıyor?

Elbette hiçbir şey yapmıyor!

Sadece oturup kiracılar ile ev sahiplerinin birbirine düşmesini, gırtlak gırtlağa kavga emesini seyrediyor…