Kadın ve Emek

Emekçi denince aklıma kucağında yük olan bir kadın ve eteğinden aşağı çekiştiren yalınayak salyası sümüğü birbirine karışmış “kirli” bir çocuk fotoğrafı gelir usuma.

Emekçi denince aklıma kucağında yük olan bir kadın ve eteğinden aşağı çekiştiren yalınayak salyası sümüğü birbirine karışmış “kirli” bir çocuk fotoğrafı gelir usuma.

Tarlada, bahçede, bağda, özel sektörde, fabrikada çalışırlar yetmez, evde çalışırlar yetmez, bazıları “erk’ek”ler-i tarafından ezilirler yetmez, dövülürler, öldürülürler yetmez…

Haksızlığa uğrarlar, tecavüze uğrarlar, İftiraya uğrarlar…

Nedense namus sadece kadına aittir, kadın üzerinden iftira edilir ve her kadına “erkek sıfatı taşıyan” bir namus bekçisi gereklidir!

Bu saldırgan aymaz tutum, geri bıraktırılmış, yarı sömürge, feodalizmin hüküm sürdüğü ülkelerin ve ataerkil toplumların karakteristik özelliğidir.

Gelişmiş toplumlarda medeni kanun buna engel olsa da gelişememiş toplumlarda mahalle baskısı yasaların önüne geçmektedir.

Nasıl mı aşılır bu adaletsizlikler ve haksızlıklar; Kadınların ve erkeklerin birlikte mücadelesi ile…

Tek başına erkeklerin ya da kadınların çözeceği bir sorun değildir, çünkü bireysel değil toplumsal sorundur

Tam olarak adlandırmamız gerekirse “sınıfsal sorunudur”

Kadınların, çalışma hayatına erkeklerle eşit olarak katılması, toplumda birey olarak yerini alması, bütün sanat dallarında ve hayatın her alanında üreterek varlığını ortaya koyması, bu sorunun çözüm yolunda atılacak bir adım olacağı gibi, erkeklerin, kadınlara ve toplumun her katmanına sosyal alanda mutluluk getirecektir.

Günümüzde mahalle baskısı yetmezmiş gibi bir de aile baskısı ile her kuşağın bir alt kuşağına geleneklerin katı kurallarını dayatma telaşının ve isteğinin altında; Feodal kültürün olduğu kadar, Kadınlara, özellikle yalnız yaşayan kadınlara ailenin tüm angaryasını, yüklemek düşüncesi ve içgüdüsü vardır.

Kendi iç dinamiği ile gelişemeyen toplumlarda, sosyal kurumların (Bakımevi, devler desteği, sosyal güvence vb.) gelişememesinden kaynaklı nedenlerle çocuklar özellikle kız çocukları aile büyüklerine bakmakla yükümlü “sigorta” olarak görülmekte ve yukarıda saydığımız görevler yüklenmektedir.

İlk bakışta bu zorunlu bir sonuç olarak görülebilir, sosyal ve kültürel olarak gelişmemiş toplumlarda işin kolaycılığına kaçarak çözüm üretmek yerine bu yolu seçerler.

Aileler erkek çocukları soyun devamı ve özel mülkiyetin koruması için elzem sayarken, kız çocuklarını anneye babaya bakmanın yanında diğer angarya işlere bakmanın da güvencesi sayarlar.

Bu haftaki konuğum şair Bağdat Ulusoy ve İki kitabından ilki olan HAR.

Yukarıdaki konuya değinmemin nedeni har kitabında öylesine somut tahliller var ki insana ve insan yaşamına dair, böyle bir giriş yapmak gereğini duydum.

TANRIM

Tanrım

Bütün acıları bana mı yazdın

Çektiklerimin bir sonu olmalı

Son sınırındayım sabrımın

Ölüm elçin artık kapımı çalmalı

Kimse için vazgeçilmez değilim

Günlerim birbirinin aynı

Gülmeyi unuttu kan çanağı gözlerim

Ölüm elçin artık kapımı çalmalı

Dinmeli özlem sağanakları gönlümün

İçimdeki hüzünlü şarkı susmalı

En zor çıkmazındayım ömrümün

Ölüm elçin artık kapımı çalmalı

Ulusoy, bir röportajında “yaşamadığım şeyler hakkında çok şiir yazamam” diye söylemişti, bu şiirinde de yaşamı ve yaşama karşı duruşunu somut olarak ortaya koymuş.

Ulusoy, hiçbir şiirinde ve gerçek yaşamında, bulunduğu olumsuz koşullardan yakınmayı, eğilmeyi ve bireysel şikâyeti asla ön plana çıkarmaz, duruşu diktir, sözü gibi…

Şair Bağdat Ulusoy, 1964 yılı Koçubaba Köyü doğumlu, ilk ve orta öğrenimini Ankara da bitirdi. Lise eğitimini yarıda bırakarak Almanya ya gitmek zorunda kaldı, yarıda kalan lise eğitimini Almanya’da tamamladı. 3 yıllık çalışma hayatından sonra, evlilik nedeniyle Türkiye ye döndü. 1980 li yıllarda hayatın dayattığı olumsuzlukları ve gözlemlerini şiirleştirmeye başladı. Ulusoy’un şiirlerinde; özlem, ayrılık, aşk, doğa, kadın, emekçi ve çocuk sorunları, savaş karşıtı ve insana dair şiirleri sayabiliriz.

İlk kitabı HAR 2018, ikinci kitabı SERÇE ÇIĞLIĞ 2019 yıllarında NİTELİK Kitap’tan yayınlandı.

Üçüncü kitabının yazım hazırlıkları bitmesine rağmen Covit-19 salgını nedeniyle bir süre beklemeye karar verdi.

Ulusoy sır vermese de öykü yazma projesinin de aklının bir kenarında olduğunu biliyoruz, şimdiden müjdesini verelim.

Şiar Bağdat Ulusoy’a özel yaşamında ve yazım hayatında başarılarının devamını dilerken siz okuyucularımızla bir şiirini daha paylaşmak istiyorum.

BARIŞ

Tüm silahları eritip

Tığ, Şiş üretmeli

Ve

Hünerli eller

Hırka atkı bere örmeli

Üşümesin diye hiçbir çocuk yüreği

Tüm bombaları fırlatmalı

Uzay boşluğuna

Yobaz karanlıkları boğacak

Yıldız yağmurları yağdırmalı

Kalkmalı tüm ülke sınırları

Tarla tarla umut ekilmeli

Barış biçilmeli iyilik biçilmeli

Dost bilmeli tüm insanları

Sevgi ile büyütmeli bebekleri

Aydınlatsınlar diye geleceği