İyilik Bulaşıcıdır, Şiddet de…

Sevgili okurlarım, Her gün gazetelerde ya da sosyal medyada gençlerin işlediği bir suç haberiyle karşılaşıyoruz.

Daha dün çocuk sayılacak yaşta iki gencin, arkadaşlarını tartışma yüzünden bıçakladığı haberini okudum. İçim acıdı. Çocuklarımız küçücük yaşta öfkenin, şiddetin, nefretin içine hapsoluyor. Peki, neden? Çünkü şiddet de en az iyilik kadar bulaşıcıdır.
Bir çocuk, evde sürekli bağırış çağırış görüyorsa, şiddeti bir “çözüm” sanıyor. Sokakta, okulda, internette izlediği her sert görüntü, kalbinde bir yara açıyor. Kalbindeki bu yarayı iyilikle kapatamazsa, öfkeye dönüşüyor. O öfke de bir gün patlayıp bir başka çocuğun canını yakıyor. Bugün Türkiye’de 12-18 yaş arası gençler arasında işlenen suçların oranı, son on yılda neredeyse %50 artmış durumda. Bu tablo sadece rakam değil; annelerin, babaların gözyaşı, hayatı kararan

çocukların sessiz çığlığıdır.
Ama işin acı tarafı şu ki; şiddeti çoğaltan da biz yetişkinleriz. Çocuklar bizi izliyor, bizden öğreniyor. Birbirimize hoşgörüsüz davrandığımızda, trafikte camdan bağırıp küfrettiğimizde, markette kasiyere sert çıktığımızda, farkında olmadan onlara “öfke normaldir” mesajı veriyoruz.
Oysa iyilik de en az şiddet kadar bulaşıcıdır. Bir çocuk, okulda bir arkadaşının kalemini kırdığında öğretmeni ona kızmak yerine yeni bir kalem verdiğinde, o çocuk iyiliği öğrenir. Yolda yere düşen yaşlı birine yardım eden bir genç gördüğünde, o görüntü kalbine kazınır. İşte bu yüzden çocuklara sadece “şiddet kötü” demek yetmez; onlara iyiliği yaşatmak, hissettirmek gerekir.

Sevgili anne babalar, çocuklarımızın geleceğini şekillendiren bizleriz. Çocuğunuz eve üzgün geldiğinde, “hadi boş ver” demeyin; sarılın, sorun, dinleyin. Birçok gencin işlediği suçların altında “beni kimse anlamadı” cümlesi yatıyor. Biz onları anlamazsak, sokak onları başka yollarla “anlatır.”
Okullarda şiddet olayları artarken, “disiplin cezası” vermek tek başına çözüm değil. Çocuklara sevginin, empati kurmanın değerini öğretecek projelere, etkinliklere ihtiyacımız var. Belki sınıflarda “iyilik defteri” tutmalıyız. Kim birine yardım ettiyse oraya yazılmalı. Belki her gün derslere başlamadan önce iki dakika boyunca “bugün kime iyilik yapabilirim” diye düşündürmeliyiz.

İyiliğin bulaşıcı olduğuna dair küçük bir örnek vereyim: Bir gün otobüste yaşlı bir amcaya yer verdim. Yanımdaki genç de kalktı, o da yaşlı bir teyzenin oturmasını sağladı. Sonra arkada bir başka öğrenci ayağa kalktı. O an şunu fark ettim; bir kişiyle başlayan iyilik, zincirleme bir şekilde yayıldı. Eğer orada bir kavga çıksaydı, emin olun o da aynı hızla yayılırdı.

Bugün çocuklarımızın ellerinde bıçak değil, kitap olsun istiyorsak; kalplerinde öfke değil, merhamet büyüsün istiyorsak, önce biz iyiliği çoğaltmalıyız. Unutmayalım, çocuklara bıraktığımız en büyük miras, evlerimizdeki mobilyalar, banka hesaplarımız değil; onlara öğrettiğimiz değerlerdir.
Sevgili dostlarım,
Toplum olarak büyük bir sınavdan geçiyoruz. Bir yanda şiddet haberleriyle büyüyen karanlık bir tablo, diğer yanda bir tek iyilikle aydınlanabilecek umut dolu yollar var. Tercih bizim.
Gelmek istediğim nokta çok basit: Eğer şiddet bulaşıcıysa, iyilik de öyledir. Ve iyilik, en az kötülük kadar hızlı yayılır. Yeter ki biz, ilk adımı atacak cesareti gösterelim. Çocuğumuza, komşumuza, tanımadığımız birine… Belki küçük bir tebessümle, belki bir merhaba ile. Çünkü her iyilik, kalpte yeni bir pencere açar.
Hadi gelin, şiddetin değil iyiliğin bulaşmasına izin verelim. Çocuklarımızın ellerinden tutup onlara hayatın en güzel dersini verelim: “İyilik yap, çünkü iyilik iyileştirir.”
Hepinize mutlu hafta sonları dilerim haftaya görüşmek üzere sağlıkla kalın.