İslam Alemi Nerelere Sürükleniyor?

TRT’nin Belgesel kanalında “Doğu’nun Kayıp Silüetleri” adlı bir filme tesadüfen takıldım ve yer yer göz yaşlarımı tutamadan sonuna kadar izledim.

Küçük, on iki - on üç yaşlarında güzel yüzlü bir çocuk, elinde bir demet çorapla erkenden görkemli bir camii’nin önüne gidiyor, orada çorap satıyor. Abdullah adlı çocuğun, Afganistanlı göçmenlerin kaldığı bir mülteci kampında yoksul ailesi ile birlikte yaşadığı, çorap satarak ailesinin geçimine katkıda bulunduğu anlatılıyor.
Pakistan’ın başkenti İslamabad’da küçük Abdullah’ın her gün önünde çorap sattığı caminin, Suudi Arabistan Kralı Faysal tarafından gönderilen 120 milyon dolar para ile yaptırıldığı ve onun adını taşıdığı belirtiliyor, ayrıca dünyanın en büyük ve görkemli camilerinden birisi olduğu bilgileri veriliyor.
Tarih sürecinde bir türlü siyasal sistemini oturtamayan Afganistan’da, on yıllardır birbirlerini yiyip duran etnik ve mezhepsel grupların çatışma ve savaşlarından bunalan milyonlarca mültecinin, sığındıkları Pakistan’daki mülteci kamplarında yokluk ve sefalet içerisinde yaşadıkları anlatılıyor. Bu arada TRT’deki belgeseli izlediğim gün, Taleban rejiminin yönetimindeki şeriat ülkesi Afganistan’da halkın ahlakını korumak için İnternetin yasaklandığı ve bağlantılarının tamamen kesildiği haberleri geliyor. Zaten kadınların okumasının, çalışmasının, sokağa çıkmasının bile yasaklandığı Afganistan’da halk yokluk ve yoksulluk içerisinde yaşamaya çalışıyor, son yıllarda İran’a ve oradan da Türkiye’ye mülteci akınları da sürüp gidiyor.
Öte yandan zaten Pakistan’da da uzun yıllardır sağlıklı bir düzen kurulamıyor, istikrar sağlanamıyor, iç siyasette sürekli çatışmalar, devlet büyüklerine suikastler, cinayetler devam ediyor. Geniş halk kesimleri ise yokluk ve yoksulluk içerisinde yaşam mücadelesi veriyor.
Küçük Abdullah’ın yaşlı, bembeyaz sakallı, zayıf ve uzun boylu babası da bulundukları mülteci kampında kendi elleri ile bir kulübe yapmaya çabalıyor. O sahneleri izlerken, günümüzden dört bin yıl kadar önce Kenan diyarı denen Filistin bölgesinde yaşandığı anlatılan Hz. Yusuf adlı televizyon dizisinde izlediğim Yakup Peygamber’in, kendi elleri ile bir kulübe ördüğü sahneler geliyor gözlerimin önüne, tıpa tıp aynı... Topraktan yapılmış çamur, kerpiç ve taşları düzenli bir şekilde üst üste koyarak duvar örüyor, çamurla sıvıyor ve küçük kulübesini tamamlıyor.
Günümüzden dört bin yıl kadar önce firavunların ülkesi Mısır’da insanlar saraylarda yaşarlarken, Hz. İbrahim Peygamber’in soyundan gelen ve semavi dinine inanan İshak,Yakup, Yusuf daha sonra Musa ve bir çok peygamber soyu, Kenan diyarında (Filistin toprakları) o günlerde nasıl yaşamaya çabalıyorlarsa bugün de Müslümanların çoğu onlar gibi yaşamaya çalışıyor.
Küçük Abdullah’ın babası, kulübesini tamamlıyor ve bir manav dükkanı açarak mülteci yakınlarına ucuz fiyatlarla meyve sebze satmaya başlıyor. Belgeselde küçük Abdullah’ın çorap sattığı her günün sonunda koşa koşa gittiği ve hayranlıkla akranlarının eğlenmesini izlediği lunapark gösteriliyor. Babası, oğlu Abdullah’ı omuzlarına alarak lunapark’a götürüyor, onu dolap beygirine bindiriyor, mutlulukla ve göz yaşları içerisinde oğlunun eğlenmesini izliyor.
Bu belgeseli izlediğim gün, ABD’nin başı çektiği ülkelerin katıldığı Katar’daki toplantıda, Gazze’deki İsrail katliamlarını durduracağı ileri sürülen ABD Başkanı Trump ile İsrail Başbakanı Netenyahu’nun hazırladığı plan görüşülüyor. Bu toplantıya Türkiye adına Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın katıldığı haberleri veriliyor.
Daha birkaç gün önce ABD’de günlerce süren Birleşmiş Milletler toplantıları yapılmış, İsrail’in, Gazze’de sürdürdüğü insan katliamları tartışılmış, Cumhurbaşkanı Erdoğan da ABD Başkanı Trump ile yaptığı görüşmelerden sonra, “Gazze’deki katliamların durdurulmasına yönelik çok önemli kararlar aldıklarını” açıklamıştı.
Son verilen haberlere göre İsrail Başbakanı Netenyahu, ABD Başkanı Trumpla anlaşmış, Gazze’nin başındaki Hamas Örgütü tamamen elindeki esirleri ve silahlarını bırakacak, Gazze halkı, dış ülkelere gönderilecek, katliamlar duracak ve Gazze bölgesi, ABD ile İsrail’in öncülüğünde lüks otellerin ve tesislerin bulunduğu bir turizm cennetine dönüştürülecek!.
Ancak haberler arasında kulağıma çarpan bir bilgi var ki, akıllara zarar. Gazze’den çıkarılacak bir milyon beş yüz bin civarındaki Müslüman Arap mültecinin, Türkiye’ye gönderilebileceği belirtiliyor. Burnunun dibindeki Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye gibi milyonlarca Müslüman Arap devleti, hem etnik hem de dinsel açıdan kardeşleri olan Gazzeli Araplara kapılarını açmıyor, onlar için de bir sığınmacılar ülkesi haline getirilen Türkiye düşünülüyor.
İçeride tavan yapmış ekonomik sıkıntılar, bir türlü bitirilemeyen terör belası, uzayıp giden siyasal gerilim ve sürtüşmeler, muhalefeti yok etmeye yönelik tek adam rejimi tartışmaları devam ederken, bir de Ortadoğu bataklığının en sıkıntılı bölgesi Gazze’den gönderilecek bir milyon beş yüz bin mülteci...
“Gazze bizim milli davamız, Müslüman kardeşlerimize sahip çıkacağız” filan denilerek, ya da ABD Başkanı Trump’un tehditerine boyun eğerek ülkemizi yeni felaketlere sürüklemeye kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum.
Zaten Suriye’den, Irak’tan, İran’dan, Afganistan’dan, Afrika ülkelerinden yıllardır akın akın gelen milyonlarca Müslüman mültecinin ağır yükü altında ezilen Türkiye, yeni sıkıntılara sürüklenmemelidir.