Efendim neymiş, iş başına geldiklerinde emekli maaşı şu kadarmış, şimdi bilmem kaç kat artarak bugünkü seviyesine gelmiş. Asgari ücrette ise, rekor üzerine rekor kırılmış. Bugün, birçok ülkenin gıptayla baktığı bir seviyeye gelmiş. Kıyaslandığımız ülkeleri soracak olursanız, Mısır, Bangladeş, Pakistan ve diğerleri. Yani batı yakasından bir örnek yok. Laflara bakınca “işte dedim, geldiğimiz düzey, kıyaslandığımız ülkeler Mısır, Pakistan ve Bangladeş” şanımıza böylesi yakışır.
Bir şeyi anlamakta güçlük çekiyorum. Televizyon ekranlarına çıkanlar, bizi ne zannediyorlar. Belki eğitim düzeyimiz, o seviyede değil ama, biz bu ülkede yaşıyoruz, bize anlatılanların ne kadar abesle iştigal ettiğini dakika dakika, saat saat yaşıyoruz.Allah’tan, arşiv diye bir şey var. Yani yıllar önce ne yaşandıysa, nasıl yaşadıysa, kimler yaşattıysa anında önünüze çıkıveriyor.
Mesela, 200 Liranın tedavüle çıktığı tarihte karşılığı kaç dolarmış, kaç litre benzin, kaç ekmek ne adar et alabiliyormuşuz bir bakalım mı? 2009’da yani 200 liranın piyasaya çıktığı tarihte 200 litre benzin, 14 kilo et, 500 ekmek 160 litre süt, 5 gram altın alabiliyormuşuz. Dolar karşılığı ise 130 dolar civarındaymış. Gelelim bu güne, sondan başlayalım, 200 lira 4.8 dolar ediyor. 3.8 litre benzin, 13 ekmek ve 267 gram et alabiliyoruz
İşte ülkemizi yönetenlerle anlaşamadığımız nokta burası. Onlar; asgari ücret, asgari emekli maaşı şu kat arttı diyorlar. Ama biz öyle iki binli yılların başına gitmeden ortadan bir yerden örnek veriyoruz. Madem ki ücretlerimiz bu kadar arttı, biz niye bu kadar fakirleştik. Bu enflasyon belası sadece bizi mi vuruyor?
Gelin birde bu yılın başı ile eylül ayını kıyaslayalım. O misli misli artırılan asgari ücret üzerinde bakalım ne hale gelmişiz.
Bu yılın başında asgari ücret 22 bin 104 lira olarak belirlendi. Ocak ayında, bu para ile 7.5 gram altın alabiliyormuşuz. Eylül ayında aynı para ile sadece 4.2 gram altın alabiliyoruz. Yani 3.1 gramlık erime söz konusu.
Aynı hesabı dolar üzerinden yaparsak durum değişmiyor. Ocak’ta 627 dolar alabilen asgari ücret, bugün 525 dolar alabiliyor. Yani kayıp 102 dolar. Lira olarak bakarsak 4 bin liranın üzerinde.
Emeklilerin durumu çok mu farklı. Aksine emekliler, yıllar içinde tam bir yoksulluğa ve açlığa itildiler. İşin acısı, bunun faturası yine emeklilere kesiliyor. Emeklilerin milli gelirden aldığı pay yıllar içinde gerileyerek bugün yüzde6.1 seviyesine kadar düştü. Emekli sayısında artışa karşın bu gerilemenin bir açıklaması da yapılmıyor ne yazık ki.
Ülkemizde, 16 milyondan fazla emekli var. Aileleriyle birlikte 35 milyon kişi demek. Asgari ücretliler, tüm çalışanların yüzde 60’lık kısmını oluşturuyor. Bu insanların birer ailesi ve en azından birer, ikişer çocuğu var. Büyüklerin yaşadığı ekonomik sıkıntılar ister istemez çocukları daha ağır hissediyorlar. Çok değil birkaç gün önce sizlerle paylaştık ülkemizdeki çocuk yoksulluğunu. Gençlerimizin durumu ile ilgili, onlarca yazı yazdık. Onların durumu da her geçen gün biraz daha çıkmaza doğru gidiyor. Yani geleceğimiz, umudumuz olan çocuklarımızı ve gençlerimizi ne yazık ki kaybediyoruz.
Özetle;
Bunca insan, bir sayıdan ibaret değil. Yani bunların tüm varlıklarıyla değerlendirilmesi gerekiyor. Yani asgari ücretle çalışanı, emekliden, emekliyi, çocuklardan ve gençlerden, ya da memurlardan ayırmamız mümkün değil. Biz hep birlikte olursak var olabiliriz. Nüfusun yüzde 5’lik kesimini, yüzde 95’i sırtlanıyorsa burada olabildiğince büyük bir çarpıklıktan söz edilmelidir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) yüzde 20’lik dilimler halinde, ülkemizdeki gelir dağılımına ilişkin verileri geçtiğimiz günlerde yayınladı. Yani olumsuzluklar, resmi rakamlara da yansımış durumda. Tüm bunlara bakarak, Türkiye’yi kişi başına gelirleri 50 bin, 75 bin, 100 bin dolar seviyesindeki ülkelerin sınıfına sokmak, sonrada verdiği asgari ücreti Mısır, Bangladeş ya da Pakistan ile kıyaslamak nasıl bir mantık, nasıl bir algı yaratmaktır çok merak ediyorum.
Şeyh Edibali ne demiş “insanı yaşat ki, devlet yaşasın.”