İNSAN, TOPLUM, HALK, ULUS, YÖNETİMLER VE DEVLET

“İyi”miyim, “insan” mıyım?

“İyi”miyim, “insan” mıyım?

Sorun insan, çözüm insan; mutluluk, huzur, sevgi, saygı, hoşgörü, dostluk ve barış varsa, başaran insan. Savaşlar, işgaller, fetihler, silahlar, şiddet varsa, insan. Silahları, zararlı maddeleri üretenler, satanlar, kaçakçılık yapanlar, çocuklara, kadınlara, annelere şiddet uygulayanlar, ağlatanlar, korkutanlar insan. Elleri, ateş etmek için tetikte veya patlatmak için düğmede olanlar insan. Bombaları, mayınları üretenler, döşeyenler de insan…

Denizleri, okyanusları, dağları, ovaları, ırmakları, nehirleri, gölleri, parkları, bahçeleri, sanat, spor ve kültürel mirasları kirletenler insan… Geçmişteki toplumların, halkların, ulusların, dinlerin ürettiği yapıları ve yapıtları yıkanlar, yok edenler veya işlevini değiştirenler de insan…

Dünya size nasıl görünüyor? Nerede can acıtıcı, ah dedirten, insan tanımına çok aykırı konu ve olaylar sizi nasıl etkiliyor. O konu ve olaylarda, dost dili, dost eli ve dost gözü yok elbette.

Sevgiyi, hoşgörüyü ve dostluğu hedef edinmiş insanlar…Gazeteciler, sanatçılar, yazarlar, sporcular, ozanlar, eğitimciler, yöneticiler, yürütücüler, emekliler, işsizler, öğrenciler. Çevreyi, hayvanları koruyanlar, besleyenler, güvenliklerini sağlayanlar, insanlar.

Salgın kurallarına uymayanlar, elinde sigara ve maskesiz olarak kalabalıklarda bulunan insanlar. O insanları uyarmaktan, bilgilendirmekten korkan, çekinen diğer insanlar. Bu insanlar gibi olmayanlar.

İyi veya kötü demek bir insan için hiç kolay değil. İnsan demek yetmez mi?

İnsanın gücü ve algısı sınırlı olabilir. Niye iyi veya kötü demek zorundayız?

İnsan iyi olmalı zaten. Kötü neden olsun. Kötü diye gördüklerimizin içlerinde hiç mi “iyi” yok. Var elbette. O iyiyi nasıl açığa çıkarmalıyız, üstüne örtülmüşü nasıl almalıyız, canını yakmadan, o çok önemli.

Burada anlatmak istediğim, belki de anlatmakta zorlandığım şu. İnsan iyi olmalı.

İyi olanlar ve iyi olamamışlarla belki sokakta yakın yürüyorsunuz, belki kahvede, parklarda, araç bekleme yerlerinde, ulaşım araçlarında, spor alanlarında, kamu veya özel kuruluşlardaki masalarda, odalarda yakın oturuyorsunuz, belki komşusunuz, belki de akraba. Belki üst makamınız, belki uzman, işçi veya memur…

İster millet deyiniz, ister cumhur, isterseniz ulus, iyi olmayanların bulunmadığı topluluklarda, hangi kelimeyi kullanırsanız, anlam aynı, farketmez, millet, ulus, cumhur olunabilir.Toplum “iyi” insanlardan oluşursa, o insanlar birlikte “halk”tır. Orada halkın gücü, halkın aklı, halkın vicdanı, halkın acıda veya mutlulukta, acı günde tatlı günde birlikteliğinden söz edilebilir.

Halk olmak başarılamazsa, adını böyle koysanız bile orada millet, ulus, cumhur yoktur. Bireyler, hem birbirlerine zarar verir, hem çevreye ve hem de hayvan dediğimiz canlara…Hem kentlerde, hem de kırsal alanlarda. İnsan olmak varken, bakmışsınız ki, içimizdeki birileri, insanlara, hayvanlara, ağaçlara, ormanlara, bitkilere, çiçeklere, tatlı ve tuzlu sulara, havaya karşı “vahşi” olmuş.

İyiler sayıca çok olsa bile, bu iyiler, siyasette, siyasi partilerde, muhtarlıklardan belediyelere kadar yerel yönetimlerde, bilim, sanat ve kültürde, üniversitelerde, eğitim ve öğretim kurumlarında, derneklerde, federasyonlarda, konfederasyonlarda, gönüllü alanlarda, hakları korumada etkili ve üretken değillerse, adını tam koyamadığımız, ancak iyi olmayanlar diyebildiklerimizin baskısı altında, şiddetle iç içe yaşarlar. Buna, iyinin ve insanın yaşaması denilemez kanımca.

“İyi”lerin, “insanların” olduğu kalabalıklar, halktır, millettir, ulustur. Hükümetlerin başkanları, bakanları, üst düzey yöneticileri, bürokratlar, inanç kuruluşlarının sorumluları ve mensupları, belediye başkanları, belediye meclisleri, valiler, kaymakamlar, muhtarlar, meslek örgütleri, gönüllü kuruluşlar, ayırım yapmaksızın herkesi kucaklar, çok az sorun yaşar.

O sorun da “iyi”lerin birlikteliğinde aşılır. Çünkü, iyiler, aynı zamanda, şiddetsiz iletişimin, ifade özgürlüğünün, örgütlü ve katılımcı demokrasinin, adaletin, can ve sosyal güvenliğin güvencesidir. Kimse kimsenin tehlikesi değil, herkes, herkesin güvencesidir.

“İyi”lerin, gerçek kelimesi ile “insanların” birlikte olduğu yerlerde, ülkelerde, kamu, özel ve gönüllü kuruluşlarda, siyasi partilerde ve meslek örgütlerinde korku, kaygı, güvensizlik değil, huzur ve mutluluk vardır. Kimse zamansız ölmez, öldürülmez. Açlık, yoksulluk, sömürü, kayırmacılık yoktur. Din ve siyasal görüş birer farklılık ve doğal zenginlik bilinir. Bu değerlerin anlamı ve algının temelleri daha küçük yaşlarda ailede, okulda kazanılır. Buralarda başka inançlar ve görüşler yok sayılmaz. Yalan, iftira, tehdit, diğer şiddet çeşitleri yoktur, somut kanıt vardır, bilim vardır, dost dilleri, dost gözleri, dost elleri vardır.

Böyle insanların oluşturduğu halkların ve ulusların devletlerine, işte o zaman, güçlü, demokratik, laik, hakları güvenceye alan hukuk devleti, sosyal devlet denmesi haklılık kazanır.

Tüm dünyada, “insanların”, “iyi”lerin böyle halkları, ulusları ve devletleri oluşturmasını diliyorum. Ben göremeyeceğim böyle bir dünyayı, ancak gelecek kuşaklar mutlaka başaracaktır.

Şimdi bu yazıyı okuyanlar, aynada gözlerini görerek kendilerine şu soruyu sormalıdır. Çünkü, diğer sorunların ve soruların başlangıç olarak karşılığı burada açıktır, gizli değildir.

“Ben “iyi” miyim, “insan” mıyım?”