Hayat, her gün yeni bir fotoğraf sunar insana.
Ama bazı kareler vardır ki, sadece görülmez… yaşanır.
Ve bazı anlar, sadece belgelenmez… insanın ruhuna kazınır.
Bu haftaki yazımda, hem bir fotoğrafçı, hem bir eğitmen, hem de en çok bir baba olarak kelimelerin peşindeyim.
Çünkü birkaç gün önce, hayatımın en anlamlı karesi çekildi.
Fotoğraf makinem elimde değildi belki ama gözümün önünde öyle bir an belirdi ki…
Ne kompozisyon aradım o anda, ne ışık, ne pozlama.
Sadece bekledim.
Ve saat 10:19’da, bir nefesle birlikte, zaman durdu.
Kızım doğdu.
Henüz ismi yoktu.
Ama bir isme ihtiyaç da yoktu aslında.
Çünkü varlığı, ismin çok ötesindeydi.
Bakışlarıyla bir kadraj açtı sanki dünyaya.
O ilk ağlayışı, bir türklanma sesi gibiydi.
Ve ben o anda anladım:
Bir hayatın ilk nefesi, aslında bir fotoğrafçının en derin ilhamıdır.
Yıllardır fotoğraf çekiyorum.
Portreler, manzaralar, sokaklar, gölgeler, ışık oyunları…
Tekniği öğretiyorum, kompozisyonu anlatıyorum, vizörün içinden hayata bakmayı seviyorum.
Ama şimdi yeni bir pencerem var.
Artık her kareye, biraz daha baba gözüyle bakacağım.
Daha sabırlı, daha dikkatli, daha duygusal…
Çünkü bir çocuğun gelişi, insanın içindeki bütün netlik ayarlarını değiştiriyor.
Fazlalıkları siliyor.
Gözünü değil, kalbini odaklıyor.
Fotoğraf, bana göre hiçbir zaman sadece “an”ı durdurmak değildi.
Aksine, zamanın içindeki duyguyu görünür kılmaktı.
Ve duyguların en safı, en filtresizi, en net olanı:
Bir çocuğun gelişiyle doğan “baba olma hali”dir.
O ilk dokunuş, ilk temas, ilk bakış…
Ne bir objektife sığar, ne bir dosya formatına.
Ama o anı yaşarken içimden şu geçti:
“İşte bu, hayatın RAW hali.”
Ham, işlenmemiş, filtresiz ve kusursuz.
Bugün geriye dönüp baktığımda,
hayatımda çektiğim en güzel karelerin, çoğu zaman sessiz, sade, planlanmamış anlar olduğunu görüyorum.
O yüzden belki de en iyi fotoğrafçılar, en çok bekleyenlerdir.
Zamana saygı duyanlar…
Ve bazen sadece izleyenler…
Çocuk da böyledir.
Kucağınıza gelmeden önce sizi bekletir, hazırlar, dönüştürür.
Ve geldiğinde her şeyin ritmini değiştirir.
O yüzden bugün sadece bir bebek doğmadı.
Ben de yeniden doğdum.
Yeni bir ben, yeni bir baba, yeni bir fotoğrafçı…
Bu yazının sonuna bir kare koymayacağım.
Çünkü bu hafta hayatımın en büyük karesi, belki de hiç çekilmeyecek.
Sadece hatırlanacak.
Sadece yaşanacak.
Ve belki bir gün, bu satırları büyüdüğünde ona okurken,
“Bak,” diyeceğim,
“Seninle birlikte ben de yeniden doğdum.”
Hayatımız karelerle değil, duygularla anlam kazanır.
Ve bazı kareler, sadece kalpte saklanır…