İkizköy’ün Sessizliği

Muğla’nın Milas ilçesinde küçük bir köy var; adı İkizköy. Birkaç yıldır adı yalnızca bölgenin insanına değil, tüm Türkiye’ye tanıdık geliyor. Nedeni ise köyün içinden geçen büyük bir tartışma: enerji üretimiyle doğanın korunması arasındaki ince çizgi.

Zeytin ağaçlarının gölgesinde büyüyen insanlar, bu ağaçların taşınması kararına itiraz ediyor. Onlara göre mesele sadece ekonomik değil; bir yaşam biçiminin, bir kültürün geleceği. Çünkü zeytin, yüzyıllardır bu topraklarda hem geçim kaynağı hem de hafızanın bir parçası oldu.

Şirketler ve devlet kurumları ise farklı bir noktada duruyor. Enerji ihtiyacının karşılanması, yatırımların sürmesi ve yasal izinlerle yürütülen süreçlerin gerekliliği vurgulanıyor. Resmî açıklamalarda, ağaçların taşınarak rehabilite edileceği ve ülkenin enerji güvenliği için bu adımların zorunlu olduğu belirtiliyor.

Köylüler ve yetkililer farklı pencerelerden bakıyor ama ortada ortak bir gerçek var: İkizköy’ün toprağı, suyu ve ağacı artık bir köy meselesi olmaktan çıktı, bir ülkenin geleceğini tartıştığı sembole dönüştü.

Geçtiğimiz günlerde direnişin sembol isimlerinden Zehra Yıldırım’ın vefatı köyde derin bir sessizlik yarattı. Onun ardından başlayan ağaç sökümleri, hafızalarda çelişkili bir iz bıraktı. Kimi için bir zorunluluk, kimi için telafisi olmayan bir kayıp.

Bugün İkizköy’de bir zeytin ağacının kökünden sökülmesi, sadece bir bitkinin değil, bir hikâyenin de yerinden edilmesi gibi görünüyor. Belki de bu yüzden köyün sessizliği, en gürültülü itirazlardan daha çok şey anlatıyor. Çünkü bu tartışma yalnızca ağaçlarla sınırlı değil; doğayla insan arasındaki bağın nasıl korunacağına dair bir sınav niteliği taşıyor.

Ve belki de asıl mesele şu: İkizköy’ün hikâyesi, hepimize “gelecek için hangi bedeli ödemeye hazırız?” sorusunu sessizce soruyor.