İDAM İSTEYENLER VAR…AĞLAMA ANNE…

İdam…Suçu işleyen insan…Önlem alamayan, önleyemeyen, koruyamayan insan…İdama karar veren insan… İp, giyotin, elektrikli sandalye, zehir, zehirli gaz, kılıç, kırbaç, taş, sopa, pala ve aklınıza gelebilen araçlardan hangisinin kullanılacağına karar veren insan…Boğmak, aç ve susuz bırakmak, doğaya, çöle, denize, göle, okyanusa, çukura, kuyuya atmak,… yine insan kararı ile…

İdam ve gerekçesi ne olursa olsun canlıyı,  insanı öldürmek, cinayettir. İnsan soyunun ortaya çıkışı ile birlikte başlayan cinayetler, öldürmeler, öldürülmeler, güçlü, fakat sevgiden yoksun insanların kararları ile cana kıymalar, milyarlarca yıldır sürüyor. Gerçekten insan öldürerek veya başka suçları işleyerek idam cezası alanlar, cinayet kararı verenler, uygulayanlar, destekleyenler, alkışlayanlar için kullanılan 5 harflik kelimeyi yazmıyorum. 

Bir kesim  “ahhh” derken “ohhh” diyenler için hangi kelimeyi kullansam da yazım “Dost Dili”nin anlamından fazla uzaklaşmasa... Keşke ilk iki paragrafta aletlerin isimlerine, utanç verici uygulama biçimlerine  yer vermek zorunda kalmasaydım. Keşke, elimde, kültürümde, başka seçenekler bulunsaydı.

Sonsöz İnternet Haber Siteleri Genel Yayın Yönetmeni  ve Sonsöz Gazetesi Yazarı  Murat Sururi Özbülbül, Sonsöz Gazetesi yazarı  Ebru Güngör ile Sonsöz TV Youtube kanalında, 10 gün önce bir söyleşi yaptı.

Güzel yürekli ve elbette çağdaş olmayı başarmış iki insanın söyleşisinde, Murat S. Özbülbül’ün sözlerini şöyle özetlemeye çalıştım.

“ABD’de idam cezası var, ancak idam cezası kapsamındaki en çok suç ABD’de işleniyor. AB ülkelerinde idam cezası yok, ancak  suç oranı bu ülkelerde çok düşük. İdam cezaları caydırıcı değil. İdam cezasının, suçları azaltmaya ve kontrol etmeye katkısı yok.

İdam ve işkence insana yakışmaz. İdam, organ kesme veya işkence, çağdaş hukukun   geçerli olduğu ülkelerde uygulanmaz.

İdam kararı verenler, iyi eğitim almış, bilgili insanlar. Yine de yanılabilirler. Çünkü her insanın yanılma payı var.

İdamı, muhafazakar denen kesim destekliyor. İyi bir eğitim, adil bir düzen suçları azaltır, en aza indirir.

Tarihte idam cezaları, öldürmeler, siyasal ve dini muhaliflerden kurtulmak için uygulandı. İdamı uygulayarak olası bir masumu öldürmüş de olabilirsiniz”.

Meslektaşımız Ebru Güngör de, idam kararının uygulanmasından sonra birçok insanın masum olduğunun anlaşıldığını doğruladı ve idam cezasına karşı çıktı.

İnsan Hakları savunucularından, yazar Berrin Sönmez’in 10 Şubat 2024 tarihinde, Gazeteduvar.com.tr sitesinde yazdıklarından da kısa bir alıntı yapmaya çalıştım. İnsanlık değil, insanın tarihi boyunca erkek şiddetinin, bazen de erkek-kadın ortaklığındaki şiddet çeşitlerinin hedefi olmuş kadınları, anneleri düşününce, bu ülkenin sevgi dolu bir kadın gönüllüsünün, bir yazarın şu ifadelerinin değeri çok artıyor.

“Detaylara girmeyelim ama uzun tartışmalar sonrası 2004 değişikliği ile ölüm cezası, bağlantılı hükümlerle birlikte Anayasadan kaldırıldı. Böylece bu ülkenin yurttaşları olarak, “Türk milleti adına” başlığıyla hepimizi içine alan idam hükümleri ayıbından kurtulduk. Yaşam hakkı ihlal yetkisini yargıdan almış olduğumuz gibi yasamadan da kurtarmış olduk. Ceza Hukuku tarihinin insanileştirilmesi sürecini dikkate alıp, idam hükmünün kaldırıldığı tarihi insanlık bayramı ilan etsek iyi olurdu. 

Ülkemizde iki aşamada kaldırıldığını söylemek gereken idam cezasının uygulanmadığı kırk yıllık süre, yaklaşık iki nesil ömrü sayılır. İki nesil ömründe sosyo-kültürel açıdan bakınca, böylesi değişimlerin yerleşmesi ve aksinin düşünülmez hale gelmesi beklenirdi. Olmadı. Özellikle son yirmi yılda ‘idam isterük’ tayfası hiç susmadı.

Bugünlerde kan tutmuşluk histerisi yine gündemin afakını sarmış, idamın, Cumhuriyet tarihindeki uygulamasını dahi yok sayıp, meydanlarda asılmış ölü bedenler görmek için adeta ağızlarından tükürük saçarak kampanya başlattılar.

Gerek siyasi parti, gerek sivil toplum, gerek medya ve gerekse bireysel olarak muhalif kimliğe sahip olanlar üzerindeki baskıyı arttırmanın aracı olarak bugün idam çığlıkları kullanılıyor. Peki yarın bu çığlıklar yasallaştırılırsa? Muhalefetsizlik çukuru, debelendikçe daha derine çeken bir bataklık…”

Türkiye Gençlik Federasyonu Genel Başkanlığımda (1997-2014) ve daha sonra Şiddetsiz Toplum Derneği’nin kuruluşundan (8 Mart 2015) bugüne yazılarım, demeçlerim ve söylemlerimde idam cezasına karşı çıktım. Çünkü, idam, en ağır şiddet suçlarından biri, belki de ilkidir. Katliamları, savaşları, idamları, çok az örnek dışında hep” okmuş” dediğim insanlar karar verir, çoğunlukla da daha az okumuşlar uygular.

İdam cezasının geri gelmesini isteyenler, acaba, Berrin Sönmez’in yazısında dile getirdiği gibi “meydanlarda asılmış ölü bedenler” mi görmek istiyorlar?

 Kendileri hem güvenlik görevlisi, hem savcı, hem yargıç ve hem infaz edenlerden olsalar, acaba, tutuklu veya özgür olan hangi siyasetçinin, genel başkanın, milletvekilinin, hukukçunun, gazetecinin, doktorun, başka bilim insanının, yazarın, askerin, polisin, silahsız ve şiddetsiz mücadele eden toplum gönüllüsünün, sabaha karşı idam sehpasına çıkarılmasını isterler?

Meslektaşımız Murat S.Özbülbül’ün dile getirdiği gibi, çocukluktan itibaren çağdaş eğitim yöntemleri ile suçlar, idam cezası ile karşılık verilmesi istenen suçlar önlenebilir. Bilim insanları, şiddetin halk sağlığı sorunu olduğunu söylüyor. Ancak, onlar ve bizler, şiddetin önlenebileceğini de haykırıyoruz. Eğitim, iletişim, örgütlenme, demokrasi, adalet ve yaşam boyu eğitimdir önlemenin uzun, sabırlı ve insana yakışan yöntemleri.

Haydi bakalım, ey Hükümet, ey destekleyenler, ey muhalefet partileri, ey TBMM ve milletvekilleri, ey Birleşmiş Milletler Örgütü, ey Avrupa Birliği ve Komisyonu, ey Vatikan, ey İslam İşbirliği Örgütü, ey NATO, ey Şangay Beşlisi, ey barış gönüllüleri, bireysel silahsızlanmayı sağlamak, kitlesel silahlanmayı önlemek için birlikte, iletişim ve dayanışma içinde olmalısınız.

Ey bu örgütlerin içindeki insanlar, haydi akıl ve vicdan, silahsız, şiddetsiz, yüz yüze ve göz göze iletişim, sevgi, dostluk ve barış…Diğer tarafta silah, şiddet, cinayet, katliam ve ölüm… Hangisinden yanasınız?

Ne demeliyim yazımın sonunda. İdamı çözüm olarak görenlere, Berrin Sönmez’in yazdığı gibi konuşanlara ve davrananlara asla kızmayalım, ancak üzülelim, utanalım, bugünün ve geleceğin insanları için kaygılanalım.

Türkiye’yi, kimler nereye taşımaya çalışıyor? İdamın bulunmadığı, ancak Dünyaya yönelik birçok adaletsizliğin ihraç edildiği, silah üretiminin, satışının ve kaçakçılığının odak noktası olarak gördüğüm Avrupa’ya, Avrupa Birliğine doğru mu? Yoksa, çoğunluğu yalana ve baskıya dayalı kültürleri, demokrasi ile ilgisi olmayan yönetim, yürütme ve inanç biçimleri, kaynaklarını silahlanma alanında ve öldürmek için kullananların yaşadığı, “bataklık” görüntülü  topraklara doğru mu?

Yıllardır boşuna yazmıyorum, haykırmıyorum. Anneler, kadınlar, erkeklerle birlikte, her zaman, her yerde iletişim, iş birliği ve dayanışma içinde, silahsız, şiddetsiz ve örgütlü  olmalısınız, olmak zorundasınız.

Çocuklarınızın, eşlerinizin, babalarınızın, kardeşlerinizin kanı, sizlerin gözyaşlarının akmaması, başka ülkelerden gelen veya kendi ülkelerinizde yetiştirilen vahşi erkeklerin egemenliğinin, zorbalığının ve bedenlerinize saldırılarının sonlanması için, haydi anneler, her yerde ve her zaman, yasalara ve haklara dayalı olarak birlikte.

Suç işleyenleri ve idam isteyenleri ancak sizler “iyi” hale getirebilirsiniz. Çünkü, doktorlardan, hekimlerden, eğitimcilerden, ekonomi, adalet ve güvenlik uzmanlarından çok önce sizler gereklisiniz can anneler, sizler, erkeklerle birlikte, dayanışma içinde.

Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen, yazar Şule Özcan,  Türkiye’ye kazandırdığı “Ağlama Anne” isimli kitabında “Engeller aşılmak içindir” diyor.

O gözlerindeki görme sorununa karşın,  engellerin aşılabileceğini bilerek kitapları ve çalışmaları ile  insanlık tarihinin başlamasına katkıda bulunuyor.

Anneler, her engeli aşabilir birlik içinde olurlarsa. Suç işlemeye, idam cezalarına, kıyımlara, cinayetlere, hapishanelere, şiddetin her türlüsüne giden yolları kapatabilir, cennete dönüştürebilir yaşadığımız toprakları,  konan engelleri aşabilir.

Ancak, erkeklerle dayanışma içinde bu engeller daha kısa zamanda ve daha kolay aşılabilir. Daha da önemlisi, kanımca, babalarla, erkeklerle birlikte, dayanışma içinde olmak annelere, kadınlara çok daha yakışır, çok.