Geçtiğimiz hafta Gaziantep ve Mardin’de birkaç saat ara ile peş peşe adeta katliam gibi iki büyük trafik kazası oldu. Her iki kazanın da ortak noktası daha önce olmuş bir trafik kazasına müdahale edilirken ikinci bir kazanın meydana gelmesi ve ilkinden çok daha fazla ölüm ve yaralanmaya sebep olmasıydı.
Böyle bir olay demokrasinin hüküm sürdüğü bir ülkede olsa konuya dâhil olan bürokratlar açığa alınır, sorumluluklarını yerine getirip getirmedikleri sorgulanır, soruşturulur ve bu bürokratların bağlı olduğu bakan da istifa eder.
Bakın her iki kazada da olay yerinde trafik akmaya devam ederken olası bir başka kazayı engelleyebilecek şekilde trafik akışı emniyete alınmamış. Bu çevre emniyetini alabilecek iki kurum var; bunlardan birincisi polis, ikincisi ise jandarma ve her iki kurumda İçişleri Bakanlığına bağlı yani olay İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun sorumluluk alanında…
Her nedense basında konu bu açıdan pek tartışılmadı, daha teknik heyet ve bilirkişi incelemesi bile yapılmadan, kaza raporu hazırlanmadan klasik freni patlayan tır kaza yerine daldı türünden açıklamalar yapıldı, suç teknolojiye ve sürücü hatasına yüklendi.
Bende bu konuyu tartışmaya açmak, birçok ortak yönü olan bu iki kazadaki ihmalleri tartışmaya açayım istedim.
İlk kaza Gaziantep’te otoyolda olmuştu, otoyollar yüksek süratle seyredilen güzergâhlardır, otoyollarda sürücüler yolun açık olduğundan önlerine bir şey çıkmayacağından, yola sağdan soldan yaya ya da hayvan fırlamayacağından emin olarak seyreder. Otoyola yan yollardan trafik katılımı bile son derecede kontrollüdür, önceden işaret levhaları ile sürücüler uyarılır.
Elbette otoyollarda da kaza, onarım ve benzeri sebepler ile yol kapanabilir işte tamda bu yüzden otoyollarda sürücüleri uyaran elektronik tabelalar vardır ya da olması gerekir ki yolda bir tehlike olduğu anda kilometrelerce öteden sürücüler uyarılsın, hızları düşürülsün, gerekirse durdurulsun. Otoyollarda böyle durumlarda sadece uyarı ile de yetinilmez polis ya da jandarma derhal trafiği durdurmak ya da kontrol altına almak zorundadır. Gaziantep’teki kazada anlaşılıyor ki bu yapılmamış sağlık ekipleri, ambulans, itfaiye ve hatta basın kaza yerine varmış müdahaleye başlamış ama polis, jandarma üstüne düşeni yapmamış…
Mardin’de benzer şekilde meydana gelen ikinci kazada da polisi ya da jandarmanın etkili bir şekilde trafiği kontrol altına almadığı görülüyor bu yüzden kaza mahallinde bulunan birçok insan ikinci kazada yaşamını kaybetti ya da yaralandı.
Bu noktada sorgulamamız gereken ilk husus polis ve jandarma neden gerekli önlemleri almadı, olay yeri emniyetini sağlamadı konusudur. Burada büyük bir eksiklik olduğu aşikârdır!
Bu eksikliğin nedeni ihmal mi, beceriksizlik mi, duyarsızlık mı yoksa kriz yönetimi konusunda eğitimli ve bilgili personelin yönetimde olmaması yani liyakatsizlik mi?
Benzer olayları engelleyebilmek için bu sorulara acilen cevap aramamız ve sorunun kaynağını bulmamız gerekmektedir.
Gelelim hiç kimsenin konuşmadığı konuya: Her iki kazanın da diğer bir ortak yönü aşırı ya da kontrolsüz hız yapan ikinci bir aracın kazaya karışması yani ortada bir hız sorunu da var. Biliyoruz ki taşıt araçlarının kaza yapmasının en önemli nedeni kontrolsüz hızdır, bütün dünyada gelişmiş ülkeler toplu taşıma ve nakliye araçlarında hız sınırlayıcı cihaz kullanımını zorunlu tutuyor. Hız sınırlayıcı cihazlar kısa süre sonra AB’de özel araçlar için bile zorunlu hale gelecek.
Peki, Türkiye’de özellikle de TIR, kamyon, otobüs, minibüs, servis aracı gibi toplu taşımaya ve profesyonel kullanıma yönelik taşıtlarda neden hız sınırlayıcı cihaz zorunlu tutulmuyor?
Malum trafik kontrolü ve denetimi de İçişleri bakanlığının sorumluluk alanında neden bakanlık bu konuda gerekli adımı bu güne kadar atmamış?
Birçok kişinin yaralanmasına, 35 canın kaybına, milyonlarca liralık hasara yol açan bu kazalardan sonra bakalım bakalım herhangi bir sorumlu istifa edecek ve herhangi bir kamu görevlisinden hesap sorulacak mı?