İÇ CEPHE NEREDEN ÇIKTI?

Fakir halk yığınları “Cumhur İttifakına” karşı cephe almaları ve CHP’nin miting meydanlarında erken seçim için RTE’nin seçim sandığını getirmesini isterken, RTE’nin “iç cephenin güçlendirilmesi” çağrısı toplum da bir taraftar bulmadı.

Bu zihniyetle “İç cephe” nasıl güçlenir?

RTE’nin 2025 yılının Haziran ayı içinde söylediği şu söze bir bakınız!

RTE diyor ki: “Türkiye’nin en büyük ihtiyacı, birlik ve kardeşlik siyasetidir. Birbirimize güvenerek 86 milyon kalp kalbe vererek gürel yarınlara hep birlikte varacağız!”

Ne kadar güzel, değil mi?

Ama sağımız-solumuz ateşler içinde yanıyor. Ukrayna-Rusya, İsrail-İran savaşları ülkeleri yakıp yıkıyor. Türkiye olarak birlik ve beraberlik içinde olmamız gerekiyor.

Ama sormamız gereken önemli sorular var. Yeri gelmişken soralım…

Yasaklarla, cezalarla, tutuklayıp hapse atmalarla mı “iç cepheyi” güçlendireceğiz?

Demokrasiyi rafa kaldırıp, özgürlükleri kısıtlayarak, hak arayan gençleri hapse tıkarak kardeşliği nasıl sağlayacağız?

Halkın oyuyla seçilen CHP ve DEM parti muhalif belediye başkanlarını hapse atarak, ülkede üniversiteli öğrencileri tutuklayarak iç cephe nasıl güçlendirilebilir?

Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nu aylardır hapiste tutan AKP iktidarı, 86 milyon vatandaşla nasıl kucaklaşıp birlik ve beraberlik sağlayacak?

2025 yılının Haziran ayı içinde AKP Meclis Grubunda konuşan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP’nin, İstanbul’a çöreklenmiş haramilerin güdümünde olduğunu söyleyerek “Sayın Özel ve CHP yönetiminin yanlışta ısrar etmekten vazgeçip, ETKİN PİŞMANLIKTAN faydalanması gerektiğine inanıyoruz” dedi.

CHP’yi yönetenler suç örgütü mü ki “Etkin Pişmanlıktan” yararlanacaklardı!

Erdoğan, bu açıklamasıyla ana muhalefet partisine “kriminal suçlu muamelesi” yaparak kardeşliği nasıl sağlayabilir?

Kardeşlik, birlik, beraberlik gibi kavramlar öyle ucuz kavramlar değildi.

RTE iktidarı bir yandan “Savaş var, iç cepheyi güçlendirelim” diyor, bir yandan da gözaltına almalara, tutuklamalara devam ediyor.

Örneğin Kocaeli’nde, 19 Mart’ta 2025 tarihinde İmamoğlu’nun gözaltına alınmasına tepki olarak sokaklara dökülen insanlar arasından 72 kişi yakalanıp gözaltına alınmıştı. Bunların çoğu öğrenciydi...

Hazırlanan iddianamede bu gençler için 4 yıla kadar değişen hapis cezaları istendi. İddianamede “Hükümet istifa” “Her yer direniş” gibi sloganlar suç unsuru olarak yer aldı. Anayasamızda gösteri yürüyüşleri bir haktır. Bu hakkı kullanan gençler için 4 yıla kadar hapis istenmesine tepki gösteren CHP Kocaeli İl Başkanı Bülent Sarı, gençlerin barışçıl bir şekilde demokratik tepkilerini dile getirdiklerini belirtti.

Ülkeye demokratik haklar ve hukukun üstünlüğü ilkesi yerleşmedikçe “İç cepheyi güçlendirip kardeşliği ve beraberliği pekiştirmek” zor görünüyor!

GÜÇ DENGESİ

Günümüzde en çok konuşulan konulara bir bakalım. Ne diyorlar? “Uluslararası hukuka aykırı”, “Uluslararası hukuk çiğnendi”, “Uluslararası hukuk...” devletleri yönetenler, hukukçular, yazarçizerler, uzmanların çok dillendirdikleri konuların başında bu kavramlar geliyor.

Gerçekten böyle bir konu kaldı mı?

Artık güçlülerin hukuku var. Yani silahın, bombanın, nükleer kapasitenin ve bunlara dayalı bir boyun eğdirme ve saldırganlık gösterme hukuku var. Siz bu hukuka “kabadayılık hukuku” da diyebilirsiniz.

Bu hukukun başını Türkiye’de AKP iktidarı çekiyor. Bu nedenle artık bırakalım şu “uluslararası hukuka dayanmayı” modelini…

Kabadayılık hukukunu iki çeşitte olduğunu işaretleyebilirsiniz. İlki yerel özellikte olanıdır. Kendi halkına, kendi yasalarına ve anayasasına karşı uygulanan kabadayılık hukukudur. Yerel hukuku çiğnemenin dünya açısından AKP iktidarı açısından çok da önemi yoktur.

Örneğin Türkiye’de AKP iktidarı bağlı olduğu uluslararası hukuku gerektiğinde çiğniyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) başka ülkelerin hak ve hukuku ile ilgili olsa, kıyamet kopar. İş Türkiye’de olunca hiç kıyamet kopmuyor.

AKP İktidarı anayasayı çiğneyebiliyor, yasaları istediği gibi kullanıyor.

AKP İktidara gelmeden, adalet sevilen sayılan, kucaklanan, sığınılan, uygulanması istenen, uygulanmadığında kıyamet kopartılan, hakkın hukukun adaletin mihenk taşıydı.

Ama AKP iktidara gelince, ayak bağı görülen, lanetlenen, çiğnenen, gasp edilen, keyfi uygulamalara konu olan dikene benzedi...

Öte yandan “uluslararası kabadayılığı” bakarsak işin başını ABD emperyalizmi çekiyor. Örneğin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD, üstelik atom bombasını gözünü kırpmadan kullanan “yüz binlerin katili” baş kabadayı oldu.

Bugün ise ABD kabadayılığını İran’ı bombalamakla gösterdi. Trump, hâlâ Gazze’de yoksul ve savunmasız halkı bombalayarak çoluk çocuk kadın ortalama 50 bin Filistinliyi öldüren katil Netanyahu hayranı olduğunu söyleyebiliyor.

Avrupa, bugünkü uluslararası güç olan ABD’nin yanında yer alıyor. Kendi başına, kendi için bir varlık olmak mı, olmamak ikilemi arasında sessizliğini koruyor.

AB bir durgunluk içinde yüzüyor. Alman şansölyesi, İran’ı kastederek İsrail’in kendileri için de pislikleri temizlediği düşüncesinde olduğunu hiç utanmadan söyleyebiliyor.

Yani Alman şansölyesi Filistinlileri ve İran’ı bir “pislik” olarak görüyor.

Yani geçmişte soykırımcı ülke olan Almanya, soykırımcı İsrail’in safında yer alıyor. Hitler’in de Çingene, komünist, muhalif ve Yahudiler için aynı şeyi, tıpkı bugünkü şansölye gibi düşünüyordu.

Trump kendi rolünü oynuyor ve belki de ABD’nin başlayan yeni evresinin açılımını yapıyor.

Bu gelişmeler işin püf noktasını gösteriyor. Güç dengesi yeryüzünde bozuldu. Birleşmiş Milletlerin hiçbir önemi kalmadı.