İbram Erdem’in vefatının 3. Yılı anma etkinliği konuşmam

Merhaba dostlar… 

Üstat, İbram Erdem ve edebiyat dostları, merhaba…

Nasıl selamlıyorsa, yetiştiği toprağı 

Sarı, siyah üzümleriyle yeşil yapraklarının arasından asmalar

Nasıl selamlıyorsa ağacını

İçi de dışı gibi olan kan kırmızısı narlar

Nasıl selamlıyorsa güneşi

Sütlü memeler gibi buğday dolu başaklar

Nasıl selamlıyorsa peteğini

Gün doğumundan gün batımına kadar çalışan arılar

Nasıl selamlıyorsa emeğin kutsallığını

Gece gündüz hiç durmaksızın çalışan karıncalar

Ve 

Nasıl selamlıyorsa emeğinden başka satacak bir şeyi olmayan işçi sınıfını

Verilen onurlu ve haklı kavgalar

Ben de sizleri öyle içten, öyle yürekten selamlıyorum

Güzel dostlar

Üstat, İbram Erdem’in aramızdan ayrılışının üçüncü yılında, eserleriyle yaşatmak üzere, anma etkinliğini düzenleyen dostlarıyla omuz omuza olmaya, hoş geldiniz.

 Sanat ve edebiyat adına etkinliği düzenleyen dostlara, onlara omuz veren, katkı sunan, tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum.

Kişisel tarihimiz bir kez yazılır, onu da yaşarken bizler yazarız. 

Burada şunu söylemek istiyorum; biz ömrümüz boyunca kendi duygumuza, düşüncemize ve hayat tarzımıza göre yaşarız. Bizim yaşamımız son bulduktan sonra, insanlar yaşarken yaptıklarımızı, tarihimiz olarak okumaya başlarlar. 

Tabii ki, insanız hepimizin olumlu olumsuz yanları vardır, olacaktır. 

Ancak, geride kalanlar, yani okuyanlar vicdan terazisine koyduğunda hangi yaptıklarımız kefede ağır geliyor, aşağıya çekiyorsa bizim yaşadıklarımız ve geriye bıraktıklarımız da ondan ibaret olacaktır. 

 İyiliklerimiz çokken kötü diyenler, kötülüklerimiz çokken iyi diyenler de çıkacaktır ama istisnalar kaideyi bozmaz.

Üstat, İbram Erdem, geriye sadece maddi varlık bırakmış olsaydı, yakınları onu iyi ya da kötü değerlendirecekti ve bu salonu dolduran kıymetli dostların, belki haberi bile olmayacaktı.

Burada bulunma nedenimiz, tüm konukların da bildiği gibi; İbram Erdem’in kişisel davranışlarıyla, ürettikleriyle, öğrettikleriyle, manevi zenginliği olan, öyküşiir dergisinin ve geriye bıraktığı yüze yakın eserinin engin çığlığına kulak verdiğimiz ve o çığlığı duyduğumuz içindir. 

Sizler de uygun görürseniz; Üstat İbram Erdem’in ışıklı kabrine ulaşsın diye bir alkış gönderelim mi?        

Hepinize teşekkür ediyorum, alkışlayan elleriniz keder görmesin.

Edebiyat adına, sanat adına, insanlık adına bir eser bırakmışsanız ya da dikili bir ağaç bırakmışsanız; dalına kuşlar konsun, yuva yapsın, insanlar gölgesinde dinlensin diye işte o zaman ölümsüz oluyorsunuz.

Sevgili İbram Erdem dostları;   Birey olarak elbette birbirimizden fazlaca bir beklentimiz olmaz/olamaz olsa da yakınlığımızın, dostluğumuzun derecesinde olur, ancak sanat adına birbirimizden beklentilerimizin olması doğal ve gerekli de.  Konuşulanlar kürsülerde, yazılanlar bildirilerde, davetler sosyal medya sayfalarında, whatsapp ve benzeri gruplarda kalırsa edebiyatın yumağı büyümez, diye düşünenlerdenim. 

Hepimizin bildiği gibi, bu yumağın büyümesinde bireyin önemi çok kıymetlidir. Yine hepimizin bildiği “sen yoksan bir eksiğiz” sloganıdır söylemek istediğim. 

Bundan sonraki günlerde; sanat ve edebiyat adına dayanışmanın yoğun olmasını umuyor ve diliyorum.

Sevgili dostlar; Bu salonu dolduran dostlardan, çok daha fazla dostun; zamanları ve olanakları olmadığı için, Gazeteci, Yazar Davut Köksoy Hocam gibi rahatsızlığı nedeniyle ve Şair Mete Alpsar Hocam gibi Ankara dışında olduğu için gelemeyen pek çok İbram Erdem dostu olduğuna inanıyor ve onların güzel yürekleriyle burada bu salonda olduklarını düşünüyorum.

Yukarıda sözünü ettiğim gibi, sanat ve edebiyat adına geride bıraktığımız bir eser, dikili bir ağaç bizi ölümsüz kılar. Şimdi sizlere Üstat, İbram Erdem’in motivasyonuyla ya da vesilesiyle meydana gelen, Buzdumanları adında bir şiir kitabının/ağacının öyküsünü, Şair Mete Alpsar’ın kaleminden okuyacağım. 

Sabır gösterip beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Alkışlar; etkinliği düzenleyenlere ve İbram Erdem dostlarına gelsin…