HUKUK VE GÜLŞEN

Yahudi’ye iki kere iki kaç eder diye sormuşlar o da alırken mi satarken mi? Diye bir başka soru ile yanıtlamış… Bu kısa fıkra hesap kitabı bile nalıncı keseri gibi kendine yontmayı pek sevenleri çok güzel tarif etmektedir.

Yahudi’ye iki kere iki kaç eder diye sormuşlar o da alırken mi satarken mi? Diye bir başka soru ile yanıtlamış… Bu kısa fıkra hesap kitabı bile nalıncı keseri gibi kendine yontmayı pek sevenleri çok güzel tarif etmektedir.

Hayatta her şeyi nalıncı keseri gibi kendine yontmaya alet edersen huzurlu ve barışçıl bir toplum inşa etmen hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır, işte tam da bu yüzden özellikle hukuk sisteminin tarafsız ve adil olması gerekir.

Ancak ve ancak her bir insanı eşit gören, tarafsız ve adaletli bir hukuk sistemi toplumu bir arada tutabilecek harcı oluşturur. Bir ülkede ancak vatandaşlar bir haksızlığa uğradıklarında mahkemelere yargıçlara güvenebileceklerini bilir ve haksızlık yapmaya meyledenler ise mahkemeye düşmekten, yargıç önüne çıkmaktan korkarsa düzeni ve huzuru sağlamak mümkün olabilir aksi takdirde ortada barışta, huzurda, güvende kalmaz.

İktidara geldiği günden bu yana AKP’nin yargıyı siyasallaştırması ve kendi ideolojisi doğrultusunda günlük siyasetine araç yapması ne yazık ki ülkemizde yargıya olan güveni yerle yeksan etmiştir. Bu gün hemen herkes yargıda adamına göre muamele yapıldığını, iktidarın ayağına basan, canını sıkan herkesin yargı eli ile terbiye edilmeye çalışıldığını, iktidarın himayesinde olanların ise adeta bir dokunulmazlık zırhı ile korunduğunu düşünmektedir.

Bu düşünce ülkemizin geleceği ve bekası için son derecede sakıncalıdır, yargı terazisinin ayarını bozanlar, bu terazide istediğini istediği gibi tartanlar ülkemizin dibine dinamit koyup patlatmakta, ülke bütünlüğünü bozmaktadırlar.

Son günlerde sanatçı Gülşen ile ilgili yaşananlarda bu çerçevede değerlendirilmelidir! Sanatçının espri mahiyetinde söylediğini ifade ettiği ve sözlerinden ötürü de incitmiş olabileceklerinden özür dilediği üç beş kelime için “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama” suçu ile itham edilerek önce gözaltına alınıp sonra da tutuklanarak cezaevine konulması yargının siyasallaştığı ve iktidarın söylemine uymayanları hizaya getirmeye çalıştığının bir delilidir.

Bu suçlama son derecede yoruma açık ve son derecede muğlak bir içeriğe sahiptir ama tam da bu yüzden özellikle muhalif kesime karşı keyfi gözaltı, tutuklama ve mahkûmiyet içinde oldukça elverişli bir araçtır. Yargı istediği zaman iktidarın işine gelmeyen her türlü eleştiri ve söylemi bu çerçevede değerlendirerek harekete geçebilmektedir.

Memlekette muhalefete karşı kılıcı son derecede keskin olan yargının örneğin cami minberine çıkıp halka oruç tutmayanı dövmek, namaz kılmayanı öldürmek caizdir diye konuşarak vaaz veren imamlar hakkında aynı hassasiyeti gösterdiği hiçbir şekilde görülmemektedir. Asıl bu gibi sözlerin “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama suçu kapsamında değerlendirilmesi gerekmez mi? Bu sözlerin sadece söz olmaktan çıkıp fiili saldırıya dönüştüğünü Çorum, Maraş ve Sivas katliamlarında görmedik mi?

Peki, eğer böyle bir suç varsa ve imam hatiplilere “sapık” demek bu kapsamda değerlendiriliyorsa halkın bir kesimine “sürtük” demenin bu kanunda yeri nedir?

Grup toplantısında halka açık olarak söylenen ve kurucu devlet başkanlarımıza gönderme yaptığı açıkça belli olan “İki ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da…” sözlerinin bu yasa kapsamında değerlendirilmesi nasıl olmalıdır?

Akit’in televizyon kanalında “Salak millet. Laiklerin kafası basmıyor. Beyinsiz adamlar. Beyin özürlü, beyin özrü olmasa laik olmaz zaten. Beyin sorunu var ortada” ifadelerini kullanan Yeni Şafak yazarı Yusuf Kaplan’ın sözleri Gülşen’in sözlerinden çok daha ağır bir hakaret içermiyor mu? Savcılar Yusuf Kaplan hakkında bir işlem başlattılar mı?

Bir yasanın işlerine geldiği yerde işlerine geldiği gibi işletilerek iktidarın keyfi sopası olarak kullanılması hukuk devletini de hukuku da temelinden yıkacak bir uygulamadır.

Cumhuriyet rejimi her kişiyi yasalar önünde eşit hak ve sorumluluk sahibi yapan bir sistemdir, bu eşitliği dinamitlemek aslında cumhuriyeti dinamitlemek demektir.

Ayrıca hatırlatmam gerekiyor uzunca bir zamandır Sedat Peker çok ciddi itham,ifşa ve itiraflarda bulunmaktadır. Savcıların, yargıçların, İçişleri bakanlığının ve dahi iktidarın bu ifşaatlar üzerine kılı kıpırdamamakta, harekete geçmemektedirler. İfşaatı yapan kişinin suç dünyası ile bağı olduğu iddiası herhangi bir şekilde söylediklerini değersizleştirir mi?

Sedat Peker’in ithamlarını duymazdan gelen savcıların bir kadının sözleri üzerine böyle babalanması, hiddetle ortalığı ayağa kaldırıp, kulağından tutup içeri atması normal midir?