“Hilafet” ya da “halifelik” sözcükleri Arapça sözcüklerdir. Halifelik, İslam Peygamberi Muhammed’in 632 yılındaki ölümünün ardından oluşturulan siyasi bir makamdı. İşte bu siyasi makamın başındakilere “halife” denirdi. “Hilafet” ise siyasi bir terim olarak “devlet başkanı” manasına gelir ve Hz. Peygamber’in ardından gelen idareciler sistemi için kullanılmıştır.
Akılları hayır ve şerre ermeyenler ülke gündemine “hilafet isteriz” söylemini bilerek ve kasıtlı olarak soktular. İktidara sorgusuz sualsiz destek verenler halkın aç ve sefaletinin konuşulmasını istemiyorlar. Böylece gündemi değiştirmek istiyorlar.
Hangi hilafet? Bu konuyu irdeleyerek yazmak istiyorum. Hz. Muhammet döneminden sonra başlayan “halifelik” bin dört yüz yıllık bir tartışmadır. Halife-i Resulullah’ın yerini kim alabilir? Tarihi incelediğinizde görürsünüz ki Emevilerin siyasi otoritelerini tanımlamak için saltanatlarını hilafete dönüştürmesi tartışmaları büyüttü.
Kur’an’ın ikinci ve otuz yedinci ayetine göre halife, Hz. Adem ve Hz. Davut gibi peygamberlere aitti. Hadis’e göre, halifeliğin ömrü otuz yılla sınırlıydı. Hz. Ali ile sona ermişti. Sonra Abbasiler kullandı unvanı; “Hulefa-yı Raşidin”... Anadolu’da sadece Osmanlı değil; Aydınoğullarından İsa Bey 1380’te -Selçukluların bile cesaret edemediği- “halifetü Rasulillah Fi’l-mü-min” (Peygamber’in müminler arasındaki halifesi) unvanını aldı. Yeri gelmişken şu belgeyi de okurlara sunmak istiyorum. Diyarbakır’daki Ulu Cami kapısındaki Selçuklu kitabesine göre, Selçuklu hükümdarı kendini Allah’ın halifesinin yardımcısı (mu’in-i halifetullah) olarak tanımladı.
Anadolu’daki tasavvuf örgütlenmeleri üzerinde hâkimiyet kurmak isteyen Osmanlı, halife kavramını Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi (halifetullah) diye kullandı. Ayrıca... Hilafet için Kureyş soyunun şart olup olmadığı hep tartışıldı. Müslümanların evrensel lideri kim olacak tartışması hiç bitmedi... Türkiye’de cehaletin “halifelik istiyoruz” talebi, bugün başta Selefiler- Suudiler olmak üzere çok örgüt ve ülkeyi Türkiye aleyhine kışkırtacaklarını kavrayamıyor!
Böyle bir ortamda “hilafet istiyoruz” pankartı açmak, söylev vermek pek akılcı görünmüyor. Çünkü: Halifelik merkezli din iktidar ilişkisi özünde ilahiyatın değil, siyasetin konusudur! Ama Osmanlı İmparatorluğu döneminde İkinci Abdülhamit, halifeliği siyaset çizgisine dönüştüren ilk padişah oldu. Yani Pan-İslamist... Cehalet ve teokratik örgütlenmeler artıkça iktidar partisi AKP, seçimlerde oylarının artacağına inanıyor ve güveniyor. Bu yol her geçen gün cehaleti körüklüyor. Böyle bir iktidar Osmanlı modernistleri ve İttihatçıları gibi bu pragmatist siyaseti benimsiyor.
Osmanlı dönemindeki böyle bir yılda İngiliz Propaganda Ofisi tartışmayı tekrar gündeme taşıdı:
“Halife Kureyş soyundan olmak zorunda!”
Hürriyet ve İtilaf Fırkası’ndan, İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne İstanbul’daki İngiliz severler bu kara propagandaların kullanışlı yolcuları olup mesken tuttular. Örneğin, “dinsiz mason İttihatçılar” söylemi gibi söylemleri kullandılar. Osmanlı’nın Alman nüfuzuna girmesi, İngilizleri bu kez bambaşka tavra yöneltti: Osmanlı hilafetine karşı Arap hilafetini desteklemeye başladı.
Bu strateji Arap milliyetçiliğine karşı din merkezli Arap kimliği inşa etmeye de yardımcı olacaktı...
Peki, ne oldu?
Birinci Dünya Savaşı, “Almancı” Osmanlı ile “İngilizci” Arap hilafetini karşı karşıya getirdi. İngilizler, “İslam karşıtı Osmanlı ile savaşmak caizdir” propagandasına Arapları inandırdı...
Şu analizle yazımızı bitirelim; “Hilafet isteriz” pankartını açanlara bu cesareti verme konuşmasını yapan Erdoğan; “Suudiler ile dostluğumuzu kimse bozmaz” sözleri Tesadüf mü? Olamaz. Türkiye’ye hilafet de gelemez. Kimse de getiremez.