HAYVANLAR, DOĞA ve İNSANLAR…

Utanmalıyız kedilerin bile korktuğu insan olmaktan.

Yıllardan bu güne değin konu ile ilgili konuşmalarımda ve yazılarımda dillendirdiğim beş kelimeden oluşan acı bir gerçektir. Sözün ilk sahibi büyük bir olasılıkla bu köşenin yazarıdır. Keşke daha önce ünlü bir siyasetçi, sanatçı, yazar, sporcu ve düşünür söyleseydi de, söz yayılsaydı, hükümetleri, siyasal partileri, ulusal veya uluslararası düzeydeki demokratik ve haklara dayalı örgütleri etkileseydi. Sonrasında insan denen şiddetin ana suçlusunun akıl ve vicdanında tüm canlılara yönelik sevgi, saygı ve dostluk duygularını ölümsüzleştirseydi.

Türkiye, eldeki verilere ve gözlemlerime göre, insana, hayvana ve doğaya yönelik şiddet çeşitleri ve yaygınlığı açısından en başta gelen ülkelerden biri. Bazı görüşlere göre de ilk sırada. Sizlere, sayısal bilgilerden hareket edecek donamıma sahip olmasam da ilk sırada olduğumuza ilişkin görüşlere katılıyorum.

İnsan soyu, var oluşundan beri hayvanlara şiddet uyguluyor. Aslında insana, doğaya ve hayvana yönelik her çeşit şiddetin etkileri aynı zamanda üreten insana yöneliktir. Örnekleme yapsak kitaplara sığmaz.

7 Mayıs 2025 Çarşamba. Yaşamın, hayvanın ve doğanın önemsenecek sayıdaki dostları, kadın-erkek, her yaştaki gençler olarak Ankara’da, Çankaya Belediyesine ait Ahlatlıbel Sosyal Tesislerinde buluştular. Türkiye’nin farklı kentlerinden gelenlerin yanlarında aile bireylerinden saydıkları köpekler de vardı.

Neden Ahlatlıbel?

Çünkü Anayasa Mahkemesi, tesislerin, çok güzel bir parkın tam karşısında idi. Çünkü o gün, kamuoyunda Katliam Yasası diye adlandırılan ve 2 Ağustos 2025 gün ve 7527 sayılı “Hayvanları Koruma Kanunu”nun iptali için Cumhuriyet Halk Partisi’nin başvurusu görüşülecekti.

Kısa adı HAYKONFED olan ve Merkezi İstanbul’da bulunan Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu’nun önderliğinde toplanan hayvan haklarının savunucuları, insan soyunun gönüllü kahramanları, Anayasa Mahkemesi’nin yasayı iptal edeceği, yürütmeyi durduracağı umudu ile uykusuz günlerin, uykusuz saatlerin ardından buluştular.

Topluluktaki bazı hayvan hakları savunucuları, Yasayı çıkaran Adalet ve Kalkınma Partisi ile ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisini eleştiren sloganlar attılar.

Yasa yayınlanmadan önce de hayvanlara ağır şiddet vardı. Hayvanlar insanlardan korkuyorsa orada şiddet vardır zaten. Yasanın yürürlüğe girişinden sonra belediye görevlilerinin, ne yazık ki kadın-erkek bazı insanların hayvanlara yönelik şiddeti arttı. Hatta, bu şiddet hayvan dostu insanlara yansımaya bile başladı. Zaten giderek zayıflayan komşuluk anlayışına yakışmayan olaylar yaşandı.

Konfederasyon İkinci Başkanı Haydar Özkan başta olmak üzere konuşmacılar,

iptal başvurusunun kabul edilmesi yönünde önerilerde bulundular.

Şiddetsiz Toplum Derneği Başkanı olarak ben de konuşmacılar arasında idim. Ne yazık ki, konuşma sırası bana gelmeden Anayasa Mahkemesi’nin başvuruyu reddettiğine ilişkin kararı sosyal medya haberlerinden öğrenildi. Topluluk bir anda dalgalandı, Anayasa Mahkemesi binasına doğru yürümek için de tesislerin demir kapısı zorlandı. Ancak görevli polisler, şiddet kullanmadan kalabalığı durdurmayı başardı. Toplanma ve ifade özgürlüğünün kullanıldığı tüm alanlarda görmek istediğimiz bir yaklaşımdı polisin tutumu, yönlendirmesi, ayrıca tepki gösterenlerin durması.

HayKonFed İkinci Başkanı Haydar Özkan, katliamları önlemek ve hayvanları korumak için mahallelere kadar gideceklerini dile getirdi.

Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararını gerçekten çok merak ediyorum.

Savım şu. TBMM, birçok konuda kamu görevlilerine ve yargı mensuplarına çok geniş ve çok farklı yorumlara neden olabilecek yetkiler verdi, vermeyi de sürdürüyor. Hayvan hakları adını alan, ancak hayvanlara şiddeti artıran Yasada da böyle oldu.

Konu akıl ve vicdana dayalı. TBMM’de bu Yasa için el kaldıranlar, acaba sürdürülen hayvan cinayetleri karşısında neler düşünüyorlar, daha da önemlisi neler hissediyorlar?

Ahlatlıbel buluşmasına katılanların gönüllü kahramanlar oldukları kesin. Acaba, bu kadar çok sigara içmek, yeşil demeden her yeri çöplüğe ve küllüğe çevirmeleri yakıştı mı? Çevreyi, doğayı çöplüğe ve küllüğe çevirmek, toprağı, havayı ve suyu bile bile kirletmek hayvana da farklı ve ağır bir şiddet olmuyor mu? Haklarını savunacağımız hayvanlar, sadece kedi ve köpekten mi ibaret?

İnsan ticaretini, köleliği sonlandıran, ancak insanı farklı biçimlerde sömüren ve kullanan insan soyu, hayvanların köleliğini, hayvanların ticaretini önlemede çok gecikmiyor mu?

Avcılığın spor değil vahşet olduğunu hep birlikte haykırmak ve insan-hayvan-doğa ilişkisine yakışır ilkeleri ve uygulamaları belirlemek için her yerde ve her zaman, kadın-erkek birlikte, dayanışma içinde olmayı başarmak için, haydi insan melekler, haydi…