Bu yazı, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, 2024 yılının Mart ayında yapılacak Belediye seçimlerinde, hiçbir parti ile ittifak yapmayacakları, seçimlere, tüm illerde ve ilçelerde kendi adayları ile katılacakları yönündeki kararlı söylemlerinin etkisi ile üretildi. Akşener, pazarlıklardan medet uman ittifak siyasetini kabul etmediklerini, ittifak siyasetinin derinleştirdiği kutuplaşmanın ülkemize zarar verdiğini, siyasetin normalleşmesi gerektiğini konuşmalarında ifade etti.
İYİ Parti Genel Başkanı, 5 Kasım 2023 tarihinde toplanan Olağan Kurultayda Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı seçilen Manisa Milletvekili Özgür Özel ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, 2024 yılı mart ayında yapılacak yerel seçimlerde ittifak olabileceğine ilişkin iyimser açıklamalarına da sanki kapıyı kapattı. Meral Akşener, 8 Kasım 2023 tarihinde düzenlenen Partisinin toplantısında, ittifak yapmayacaklarını kesin dille açıkladı. Siyasette “belli olmaz” görüşü her zaman canlılığını korusa da, Meral Akşener’in ve İYİ Parti yetkili organlarının, bu kararlarını değiştirmeyecekleri kanısındayım.
Ancak, Partilerinin isimlerindeki üç harfla belirteyim ki, Türkiye’yi iyi göremiyorlar, belki o doğal zenginliğimiz olan çeşitliliği uzlaşıda, ittifakta buluşturmanın önemini, buluşturulamadığı takdirde, siyasal, sosyal, ekonomik, insancıl, sevgi ve dostluk toplumu anlamına yönelik olası zararlarına inanmıyorlar veya yaşanabilecek süreçleri önemsemiyorlar.
Hayır, seçim barajı engeli kalkmaz ise seçimlerde, kalkarsa TBMM içinde ittifak yapmak zorundasınız, zorundasınız, zorundasınız. Keşke zorunluluğa değil, gönüllülüğe dayalı olsa ittifaklar, hatta Türkiye İttifakı.Hepimize, yüksek sesle “Geliyorum” diye haykıran, yüzünü ve elindeki ölümcül şiddet araçlarını gösteren, hatta uygulayan “ Büyük Tehlike” görülemiyorsa işimiz çok zor. Bizden sonraki kuşaklar ve tüm canlılar için gerçekten korkuyorum.
Kişiliğim, insanların, içinde şiddet bulunmayan duygu, inanç ve görüşlerini ifade etmelerine saygı gösterilmesinden yana. Keşke diyebilirim, önerilerde bulunabilirim, ancak eleştirmem. Yazılarımı inceleyenler ve okuyanlar anımsayacaklardır. Yine de, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinden sonraki yazımdan bir örnek vermek istiyorum.Şöyle yazmışım: “Genel Başkanlar; Kemal Kılıçdaroğlu (CHP), Meral Akşener (İyi Parti), Temel Karamollaoğlu (Saadet Partisi), Ahmet Davutoğlu (Gelecek Partisi), Ali Babacan (Deva Partisi) ve Gültekin Uysal (Demokrat Parti) çok büyük özverilerde bulundular. Çok çalıştılar, Türkiye’yi Avrupa Birliğine ve daha uygar bir dünyaya taşıyacak hedefler belirlediler. Bu hedefleri, olanakları ölçüsünde halkımıza anlatmaya çalıştılar. İçinde şiddet barındırmayan farklı görüşlerin, Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında, herkesi kucaklayacak şekilde nasıl bir araya gelebileceklerini gösterdiler. Çok güzel bir örnek oluşturdular. Elbette büyük sıkıntılar ve zorluklar da yaşadılar. Bunlar, bundan sonra da yaşanacak. İnsan varsa, orada sorun da vardır, ancak çözüm de vardır”.
6 Partinin oluşturduğu Millet İttifakı, seçimleri kazanamama olasılığını da düşünerek, Genel Başkanların milletvekili seçilmelerini sağlamalıydı. Cumhurbaşkanı adayı, Genel Başkanların dışında, başka bir isim olmalıydı. Çünkü, kanımca, 6 siyasal parti genel başkanının TBMM çatısı altında milletvekili olmaları daha önemli idi.
6 siyasal parti bugün TBMM’nde temsil ediliyor, ancak beşinin Genel Başkanları milletvekili değil, parlamento dışında kaldı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerine, Manisa Milletvekili Özgür Özel’in CHP Genel Başkanı olması nedeniyle, İttifakın Parlamento dışında kalan Genel Başkan sayısı beşe düştü. Kanımca, 5 Genel Başkanın milletvekili olmamaları Türkiye demokrasisi ve TBMM açısından çok büyük eksiklik, hatta kayıp. Kemal Kılıçdaroğlu’nun da milletvekili olmamasını aynı ölçüde eksiklik olarak görüyorum.
Türkiye, Mayıs ayında, yalan, iftira, hakaret, sahte afişler, sahte kasetler, sahte videolar yağmuru altında yaşadı milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini. Seçimin üzerinden 5 aydan fazla süre geçmiş olmasına karşın, sonuçları etkilediğine inandığım yasa dışı, insanlık dışı yöntemlerle ilgili olarak, seçimden sonra sonlandırılan Millet İttifakını oluşturan 6 siyasal partiden hiçbirisinin kamuoyuna somut veriler sunduğunu veya yargıya başvurduğunu görmedim, duymadım.
14 ve 28 Mayıs seçimleri ile ilgili süreçte suç işleyenlerin yargıda hukuksal karşılığını alması mutlaka gerekli. Mart 2024’deki Belediye seçimlerinde de aynı çirkin yöntemlerin kullanılmayacağına kimse güvence veremez.Örgütlü olarak işlenen suçlara karşı ittifak içinde olsun veya olmasın, partilerin suskun kalmaları çok büyük bir talihsizlik, kayıp, hatta toplumsal huzur ve demokrasi açısından ayıp.
Kimse, kimseyi toplumsal uzlaşı, ittifak konusunda baskı altına alamaz, suçlayamaz. Türkiye’de ırk, köken, dil, kültür ve inanç farklılıklarını gören bir insanım. Başta siyasal olmak üzere, her alanda, toplumsal uzlaşıya, ittifaka gerek bulunduğuna inanıyorum.
14 ve 28 Mayıs seçimleri sürecinde üretilen ve bu topraklarda yaşayanlara karşı çok büyük haksızlık olan yalan, iftira ve sahteciliklere bakarak diyorum, TBMM dışında veya içinde, cepheleşmeden, kutuplaşmadan, her zaman uzlaşıya, ittifaka gerek duyacaktır Türkiye’m. Bugün de kesinlikle ittifak veya ittifaklara gerek duyuyor.
Partilerin seçim ittifakı yapmalarının ilk nedeni seçim yöntemi ve yüzde 7’lere inse de çok yüksek olan seçim barajıdır. İnsanların duygularına ve görüşlerine sınır çizmek, kanımca ağır bir şiddettir. Seçimlerde ittifaka karşı olan siyasal partiler, öncelikle seçim barajını ortadan kaldırmak veya en azından yüzde 1’lere, 2’lere indirmek için çaba göstermelidir. Yüzde 7 sınırı, bu topraklardaki insan zenginliğine, çeşitliliğine hiç uygun değil.
Seçim barajı önerdiğimiz düzeye inerse, bu kez TBMM’de uzlaşı, ittifak yapılması gereksinimi mutlaka öne çıkacaktır. TBMM’de, her farklı görüşün temsil edilmesinden korkulmamalıdır. Ulusal birliğimize, toprak bütünlüğümüze, insan, hayvan ve çevre haklarına, demokratik ve özgür ortamlara zarar vermeyecek, şiddet yöntemi kullanmayacak farklı görüşlerin, yüz yüze ve göz göze iletişim içinde TBMM’de uzlaşı sağlaması, toplumdaki farklılıkları olumlu etkileyecektir. Uzlaşı kültürü, sokağa, toplumsal alanlara mutlaka yansıyacaktır.
İttifaklar şiddet üretebilecek cepheleşmelere dönüşmemelidir. İttifaklar, TBMM’de sözel veya bedensel şiddet yaşanmadığı takdirde, siyaset ve inanç farklılıklarını şiddet için gerekçe haline getirmek isteyenlerin amaçlarına varmalarını zorlaştıracaktır, olanaksızlaştıracaktır.
Toplumsal alanlarda ve TBMM’de şiddetin yaşanmadığı bir Türkiye’yi özlemeyen kaç insan vardır aramızda. Şiddetsiz, silahsız, Temiz, Yeşil Türkiye, Dünya ve Uzay özlemi ile gelecek kuşaklar için korkarak, ürkerek yaşamak ve sonra da yerin üstüne veda etmek istemiyorum.
Türkiye’yi ve Dünyayı yerin üstündeki cennet haline getirmek için, doğal zenginlik olan farklılıkların yan yana gelmesi, uzlaşması sonsuza dek gerekecektir insan soyuna.
Türkiye’ye ise kesinlikle ittifak, uzlaşı gerekiyor. Her alanda gerekiyor, TBMM’de kesinlikle. Haydi güzel yurdumun, yuvamın, evimin insanları, silahsız, şiddetsiz, temiz, yeşil, sevgi ve dostluk içinde yaşanan Türkiye, Dünya ve Uzay yolunda bedenlerinizi, gözlerinizi yakınlaştırın, yüreklerinizi ve ellerinizi birleştirin.Bedenlerini yakınlaştıracak, yüreklerini ve ellerini birleştirecek kadın-erkek meleklere selamlar olsun.