Toplu taşıma araçlarından belediye otobüsüne her sabah binip işe gittiğim günlerden bir gündü. Durakta beklerken otobüs biraz gecikmişti, kuyrukta uzayıp gitti tabi. Yaşlısı, genci, orta yaşlısı işe, okula, belki de hastaneye gitme telaşındaydı.
Neyse ki otobüsümüz ana caddeden süzülerek gelip durağa yanaştı. Hemen boş bulduğum bir koltuğa oturdum, az sonra yanıma, yılların yükünü omuzlarında taşıyan 70 yaşının üzerinde bir kadın oturdu.
Hiç vakit geçirmeden,bana “günaydın” dedi ve Ankara’nın en merkezi yeri Kızılayda, özel bir hastanede göz ile ilgili randevusu olduğunu anlattı.Hayatın kendisi için ve aynı yaş grubu için çok zorlaştığını,evden dışarı çıkmanın zorluklarından bahsetti.Laf arasında emekli öğretmen olduğunu,adının da Şükran olduğunu öğrendim.Öğretmenlerin çok çabuk insanlarla iletişime geçtiğini, çok konuşmayı sevdiğini daha önceki tecrübelerimden biliyorum.Maşşallah Şükran teyze beni de kendi dünyası içinde bir yere oturttu.
Operada çalıştığımı kendisine söyledim,Şükran teyze de, oğlunun devlet tiyatrosunda oyuncu olduğunu,dizilerde rol aldığını söyledi.Çok büyük tesadüf ki oğlu benim arkadaşım çıktı.
Şükran teyze aslında İzmir’de oturuyormuş,oğlunu ziyarete gelmiş,gözünde küçük bir sorun olduğu için oğlu randevu alıp annesinin sorununa yardımcı olmuş. O günde pansumana gidiyormuş.
Yolculuğumuz süresince, oğlunun arkadaşı olduğum öğrenince, hayatın zorluklarından bahsetti ve kendi gençlik yıllarında ki yaşam koşullarını bir çırpıda benimle paylaştı.
Otobüste meraklı bir, iki göz, bizim sohbetimize kulak misafiri olmuştu, emekli öğretmen Şükran teyzemiz, anlattığı hayata dair konularla adeta beni ve kulak misafiri olanları hipnotize etmişti.
Ağzım açık kendisini dinlerken, Şükran teyze ile yolculuğumuz devam etti. Şükran teyze, camdan dışarı bakıp, sanki kendi kendiyle konuşur gibiydi.
-Yavrucuğum, hayatın içinde olup da zamanın her anını takip etmek çok zor. Daha dün kısa pantolonla gezerken birde bakmışsın takım elbiseyle yakışıklı bir delikanlı,
Bebeklerle ,pembe elbisenle evcilik oynarken,bir bakmışsın ki,ayaklarında topuklu ayakkabıların,şık bir genç kız oluvermişsin,
Başında kavak yelleri estiği yıllardır,sanki hep bu şekilde kalacaksın zannedersin.Zamana ayak uydurmak istersin ama zaman senide alıp götürür.Farkına bile varamazsın.
Kusura bakma,kafanı şişirdim ama ,sen oğlumla arkadaş olduğun için kendime seni çok yakın hissettim bu yüzden,çenem açıldı.
Benim gözlemlediğim,yeni gençlik,kendilerine Z kuşağı diyormuş.Çok yaratıcı ve zeki bir kuşak olduklarını biliyorum.Bazen çok zeki olmak yetmiyor be oğlum.Bizim kuşak belkide senin yaşındakiler,bizim örf ve adetlerimizi hala yaşatıyor,ama yeni gençlikte maalesef bunu göremiyorum.
En azında toplu taşıma araçlarında,yaşlılara yer vermeleri bir görgü kuralıdır. Zaten otobüs,metro,tramvaylarda yaşlı,hamilelere yer verilmesi konusunda işaretler var ama bu kurallara uyanları artık göremiyoruz”.
Şükran teyzenin bu konuşması üzerine bende kendisine bir şeyler söyleme gereği duydum.
-Ama, Şükran teyzeciğim, olaya birde şöyle baksak.Gençler sabahın köründe evden okullarına,işlerine yorgun,uykusuz belkide aç bir halde çıkıyorlar.Yaşlılarımız,trafiğin en yoğun olduğu saatlerde değilde evlerinden biraz daha geç çıksalar,belkide bu sorunlar yaşanmaz ,ne dersin?
Şükran teyze hemen savunmaya geçip,
-Bizim bir suçumuz yok evladım,tamam haklısınız ama,hastanelere randevu almak çok zor,bu nedenle sabahın köründe bizde evden erken çıkmak zorunda kalıyoruz.Şimdi şehir hastaneleri var,hastane mi avm mi anlayamadık.Bir bölümden diğer bölüme gitmek için koridorlarda araçlarla seyahat ediyorsunuz.Her bölümde kafeteryalar,lokantalar var,acayip bir ortamın içinde kendini buluyorsun.
Eskiden hastanelere daha rahat gidip geliyorduk,şimdi şehrin bir ucundan diğer ucuna seyahat eder gibi hastaneye gidiyoruz.Bizde sabahın köründe kalkmak zorunda kalıyoruz.
Belkide bu dünyada üç ,beş yıl daha yaşarım,tüm olumsuzluklara karşı hala içimde bir sevinç,umut var.Bu devran böyle devam etmeyecek,ben ne savaşlar,ölümler,yıkımlar,hastalıklar gördüm geçirdim.Her kötü gidişin,güzel günlere geçişide var,bu yaşıma kadar çok olaylara tanık oldum.Sizlerde bu güzel günleri görüp yaşayacaksınız,buna tüm kalbimle inanıyorum”.
Emekli öğretmen Şükran teyzeye laf yetiştirmek çok zor.Bu yüzden sesimi çıkarmadım,zaten ineceğimiz durağa gelmiştik.İyi günler diyerek,kendisine otobüsten inmesi için yardım edip yanında ayrıldım.
Yolculuğumuzun yarım saatlik süresi içinde neler yaşadım,Şükran teyzemi haklı.
“Z” kuşağı mı?
Yoksa yitip giden saygı,sevgi,görgü kurallarını yeni nesile anlatamamak mı?.
Hayat akıp gidiyor,insanlık da, nereye gittiğini bilmeden bu serüvenin içinde kendine düşen rolünü oynamaya devam ediyor. William Shakespeare'in dediği gibi“Dünya büyük bir tiyatro sahnesi gibidir. Herkes rolünü oynar ve rolü bitince de bu sahneyi terk eder.”
Eski günler mi güzeldi,eskiyip yok olan bu günlermiz mi?
Var olan alışkanlıkları yitirmek mi,yeni alışkanlıkların esiri olmak mı.
Sağlam kafa kalmadığı için,sağlam vücutlarda bu çarkın içinde yavaş yavaş yok olmaya başladı.
Tüm olumsuzluklara karşı emekli öğretmen Şükran teyzenin dediği gibi, şunu da unutmamak gerekir.Hayatı güzellik,sevgi,saygı kurtaracak.Yeter ki biz umudumuzu yitirmeyelim.
2024 yılı tüm dünyada,sağlık,mutluluk,huzur dolu,savaşsız,çocukların özgürce büyümesi ve yaşaması için bir yıl olsun.